Türkiye'deki Yaratıcılardan Esinler

İzzet Keribar, Fotoğraf Sanatçısı

 

 

 

 

YARATICILIK NEDİR?

BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUNUZ?

AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?

USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?

YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?

YARATICILIKTA RİTÜELLERİNİZ VAR MIDIR, NELERDİR?

YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?

1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI

2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK

3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK

İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?

YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?

TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?

GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?

SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?

 

YARATICILIK NEDİR?

ALPER ALMELEK: Yaratıcılığı nasıl tanımlıyorsunuz?

İZZET KERİBAR: Bir örnek vereceğim size. Sanatta yaratıcılık denildiği zaman bunun cevabının kolay olmadığını biliyorum. Fakat bana göre yaratıcılık bütün sanatçılarda gördüğümüz gibi sanatçıların bazı dönemleri oluyor. Ve bu dönemlerde sıyrılmaya çalışıyorlar. Büyük bestecilerde de böyle, Picasso diyeceğim herkesin bir dönemi var. Bana göre yaratıcılık o dönem dönem biraz kendini aşmak, kendini değiştirmek anlamına gelen bir şey. Mesela Ara Güler de bana göre çok muhteşem bir fotoğrafçı. En iyi açıları buluyordu; fakat hayatının sonuna kadar aynı tip fotoğraflar çekti. Buna başka örnekler de verebilirim size. Ben kendimi zaman zaman yeni buluşlar yeni şeyler üreterek kendimi aşmaya başladım. Çünkü bugün çok iyi biliyorum ki sanat bildiğimiz anlamda sanat olmaktan çok değişti. Biliyorum ki bugün bizim klasik fotoğrafımızı yurtdışında bir galeriye götürdüğümüz zaman ‘This is travel photografphy’ diyecekler bana ‘ We are not interested in travel photography, we like contemporary photography’ diyecekler bunu çok iyi biliyorum, çok farkındayım. Bunu bildiğim için de kendimi zaman zaman yeni şeyler üreterek, bazen bilgisayar aracılığıyla bazen kendi klasiğimin dışına çıkarak grafik arayışlar içinde olarak hatta sergiler dahi yaparak kendimi değiştirmeye çalışıyorum. Sadece klasik portre fotoğrafı dediğimizden çıkmaya çalıştım. Bir gün de bundan üç sene kadar önce Işık Ünivesitesi aynı şeyi bana sordu; ‘İzzet Bey bir panel yapacağız. Size bazı sorular soracağız, fotoğrafta yaratıcılık nedir gibi’ demişlerdi. Biliyorsunuz ki sanat hakkında konuşmak hiç kolay değildir. Ben dedim bunu fotoğraflarımla anlatmaya çalışacağım. İsterseniz burada bir konuşmacı var, o sanatın ne olduğunu yaratıcılığın ne olduğunu gerçek hayatımdan kesitler anlatarak söyleyebilirim. Bunun yaratıcılığını size fotoğraflarla anlatacağım. Benim geçirdiğim çeşitli evrelerimi, ilk başta neler çekiyordum, orta zamanda ne çektim, bugün nelerin peşindeyim diye o şekilde kendimi değiştirmeye çalışıyorum, kendi örneklerimi, çalışmalarımı anlattım. Ve benim anlayışım bu yaratıcılıkta.

 

BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUNUZ?

ALPER ALMELEK: Yaratıcı bir fotoğrafa baktığınızda onun yaratıcı olduğunu nasıl anlarsınız?

İZZET KERİBAR: Şaşırtıcı olması lazım. Benim bugüne kadar gördüğüm fotoğrafların dışında yeni bir anlayışta bir şey olması lazım. Mesela bu hafta bir teklif geldi bana. Burada Türkiye’de ‘Fotoğrafiska’ diye bir müze kurmak istiyoruz. Ne olduğunu biliyor musun? Ben kısaca anlatayım. Nedir Fotoğrafiska diye sordum. Şu an Stockholm’da olan Modern Fotoğraf Sanatı Müzesi. Peki acaba nasıl fotoğraflar dedim. İnternete girin bakın dediler. Hakikaten internete girip baktım. Bizim çektiğimiz klasik fotoğraflarla hiçbir ilgisi olmayan, modern resim sanatına çok daha yakın, ışık ve fotoğraf makinesini hepsini bir arada kullanarak yaptıkları muhteşem şeyler var. Ve bunlar etkiliyor. Şimdi bakın fotoğrafta aslında çok basit bir şey vardır. Ben bunu duvarıma asmak ister miyim? Çok güzel bir cevap. Bazen arkadaşlar ışığa dikkat edin, ışık patlaması olmasın, yamuk fotoğraf olmasın. Mimari fotoğraf çektiğiniz zaman dik bakın, dik görün. Niye bu çektiğin insanın arkasında bu kadar garip karmaşa var? Bir fotoğrafa baktığım zaman fotoğrafın ne demek istediğini benim anında kavramam lazım. Eğer aramaya başlarsam geçti, bu fotoğrafta hiçbir şey ifade etmiyor.

 ALPER ALMELEK: O zaman hem şaşırtıcı olması lazım hem de bir şey ifade etmesi lazım.

İZZET KERİBAR: Hem ışık bakımından, backround bakımından, yerleştirme bakımından bir şey ifade etmesi lazım. Bütün bu anlattıklarım klasik kalanlar. Bugün her şey değişti. Bugün modern müzik gibi ben nasıl anlamakta güçlük çekiyorsam, modern fotoğrafı anlamakta da güçlük çekiyorum. Çünkü başka dönemin insanlarıyız. Bana zor geliyor bazı fotoğraflar. Bakmayın Fotoğrafiska’da hoşuma giden çizgiler, renkler gördüm ama bu bir şey ifade etmiyor. Bugün bizim anlamadığımız, kavrayamadığımız, takdir edemediğimiz kadar değişti dünyada fotoğraf. Belki Türkiye’de isim yaptım yıllardan beri. O da çalışma sayesinde oldu. Bir isim kulakta artık, o şekilde çalışıyoruz.

 ALPER ALMELEK: Marka…

İZZET KERİBAR: Evet markalaştık yıllardan beri. Dijital fotoğrafçılar çabuk yaygınlaştı. Fotoshopta bir yere kadar başarılı olmuş olmamız, hatta dersini vermem gibi. Bu bazı kapıları açtı. İnsanlarla iyi geçinmek çok önemli sadece iyi fotoğraf çekmekle olaylar bitmiyor. Bazı yollar fotoğrafçılıkta gerçekten insani… Geçen hafta arkadaşlarla Külliye’ye çıkıyorduk Ankara’da. Bu kolay bir iş değil. Oraya çağrılmak, oraya girmek kolay değil, 500 tane polis var kapıda kolay değil.

 

AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?

ALPER ALMELEK: Siz küçükken aileniz sizin bu dalı fotoğrafçılığı seçmenizde size destek mi oldular, köstek mi oldular?

İZZET KERİBAR: Benim bir şansım vardı, öyle olmadı iş. Benim şansım benden 8 – 9 yaş büyük olan bir abim var, Leon Keribar. Leon her şeyi benden daha iyi bilir, İngilizcesi mükemmeldir, Robert Koleji’nde okudu, makine mühendisiydi, sanatı severdi, sulu boya yapardı, fotoğraf çekerdi. Her şeyi mükemmeldi, yazısı güzeldi, kafası muazzam çalışırdı. Evinde ya Dostoyevski okurdu ya Thomas More okurdu. 18 – 20 yaşından bahsediyorum, ben o zaman 11 yaşındaydım. Dolayısıyla benim babamın dışında idol abimdi. Her şeyi iyi yaptığı için her zaman onu taklit ettim. Ne zaman ki o fotoğraf çekmeye başladı Leicası vardı tabi ‘Aa benim de olsun’ dedim. Ben liseyi çok geç bitirdim. 53 yılında 17 yaşındaydım. Liseyi iyi bitirdiğim için bana Leica makine hediye geldi. O zamandan beri çekmeye başladım. Dolayısıyla annem babam bana yardımcı oldular. Lise bitirme hediyesi olarak Leica aldılar. Hala duruyor o makine. 52 yılından beri çekiyorum. Önceler siyah beyaz çekiyordum. Annem babam her zaman bana yardımcı ordular. Sonra Kore’ye gittim zaten. Benim hayatımı biraz inceleyen bilir ki 55 yılında yedek subaydım ben, tercümandım aynı zamanda. Tercümanlık sınavını kazandığım için gönüllü olarak ben Kore’de askerliğimi yaptım. Türk ordusu ile Kore’ye gittik. 5.000 kişi vardı o zaman Kore’de.

 ALPER ALMELEK: Orada fotoğraf çektiniz mi?

İZZET KERİBAR: Makinemi aldım. O koleksiyon duruyor şu anda. Tabi ki savaş sonrası perişandı 53’te bitti savaş, biz 56’da gittik. Savaş sonrasıydı hala her tarafta fakirlik… Nerede bugün ki Kore nerede o gün ki Kore. Anlatabiliyor muyum? Kore dünyanın devlerinden biri oldu.

 

USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?

ALPER ALMELEK: Fotoğraf için bir ustayla çalıştınız mı, bir ustanız oldu mu? Usta – çırak ilişkisini hiç yaşadınız mı?

İZZET KERİBAR: Benim ustam abimdi. Ancak Kore dönüşü ben fotoğrafa ara verdim, bir ara oldu. Çünkü eşimle tanıştım. Öncelikler değişti, nişanlandık. Çok hoş bir eşim vardı. Şimdi de hoş tabi, ama o zamanlar İstanbul’un en güzel kızıydı bana göre. Kore dönüşünden hemen sonraydı nişanlandık, 58’de evlendik. Biz tabi artık ya dansa giderdik, ya yemeğe giderdik. Ben ticaret yapıyordum, ama başka hobilerim vardı. Kısaca söyleyeyim antika, benim hala antika koleksiyonum var. O ayrı bir konu yani. Klasik Batı Müziği ve 70’den sonra 80’e kadar İsviçre Pul Koleksiyonu. İsviçre zor bir ülkedir. Çünkü çok nadir pullardır. Türkiye’den düşünebiliyor musun İsviçre kantonlarını 1850 – 1860 yıllarındaki çok komplike bir şey. Kimse bilmez bu konuyu Türkiye’de, ama Avrupa’da bildikleri için. Bak burada bir diploma var görebilirsin. O zaman uluslararası yarışmalara giderdim Milano’da bronz madalya kazanmışım. Ama 77’de ne oldu? Artık İsviçre pullarını toplayamadık, çünkü gittikçe daha pahalı parçalardı. Beş bin frank on bin frank. Mümkün değil. Onları müzayedeye koydum ve onların bir kısmı ile yüz bin dolara yakın para geldi, bugünkü oturduğumuz evin parasının bir kısmının onunla ödedik.

 

YARATICILIKTA RİTÜELLERİNİZ VAR MIDIR, NELERDİR?

ALPER ALMELEK: Sizin için fotoğrafçılığınızı icra ederken size göre ritüelleriniz var mıdır?

 İZZET KERİBAR: Benim içimde fotoğraf çekerken ikinci bir otomatik bir beyin var. Beynim bana ne yapmak istediğini söylüyor. Bir kere her şeyden önce fotoğraf var mı yok mu duygusu geliyor. Her şey fotoğraf, al bunu çek fotoğraf. Ama o fotoğraf olmuyor, fotokopi oluyor. Fotoğraflık bir şey taşıması lazım, mesajının olması lazım. O mesajı eğer ben biliyorsam, fotoğraf makinesi olmasa bile arkadaşlar fotoğraf var burada derim yanımdan yürüyenlere. O duyguda olması lazım, onu hissetmeniz lazım. O belki benim başarımın bir bölümü. O fotoğraf var ya da yok duygusu.

ALPER ALMELEK: Fotoğrafı yakalarken herhangi bir kuralınız var mı? Örneğin sabahleyin beşte çıkarım ve güneşin doğuşunu izlerken fotoğraf çekerim.

İZZET KERİBAR: Hayır öyle bir şeyim yok. Ama unutmayalım ki çok seyahat eden biri olduğum için, atıyorum iki sene önce Özbekistan’a gittik. Özbekistan’a turla gittik. Diyorlar ki yarın 8.30’da kahvaltıda buluşalım. Ben 6’da aşağıdayım ama.

ALPER ALMELEK: O zaman erken saatte çıkmak.

İZZET KERİBAR: Evet. Ya da akşamleyin diyor ki yemeği saat 7’de lokantada olacağız. Siz beni beklemeyin çünkü yedide mavi ışık var. Ve ben mavi ışıkta burada olamayacağım, belki yemeği ıskalarım diyorum. Her gün bunu yapıyorum diyemem doğru değil. Ben şimdi sabahın köründe kış ortasında kalkmıyorum. Ama fırsat olduğu zaman. Mesela Kayseri’de bir jüri var, senede yirmi kere, otuz kere oluyor bu olaylar Kayseri’de, Sivas’ta, Kadıköy’de, Erzurum’da… Ya jüriye çağırıyorlar ya seminere, ya da başka bir tören oluyor. Afyon Festivali mesela, mutlaka orada olmanız lazım. Geçen sene Afyon’a gittim. Afyon’a gittiğim zaman, ben diyorum ki iki gün fazla kalayım ki civarı gezersem arşivime ekleyecek yeni şeyler olabilir. Bir şey de çok başarılı olduk, bizim şu anda fotoğraf adeti siyah beyaz orta format diyarlar bir dijital fotoğraftaki gibi 2003’ten beri çok güzel arşivlendi. Şu gördükleriniz muhasebe klasörü gibi duruyor, ama ilgisi yok. Bunlar diğer klasörlerimiz. Masanın üzerine bakarsanız her taraf harddisklerle dolu. Ne demek bu? Demek ki bir buçuk milyon civarında görüntülerimiz var. Çok iyi arşivlenmiş bunlar, istediğimiz zaman çok rahatlıkla bulabiliyoruz.

 

YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?

1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI

ALPER ALMELEK: Ben derste Yaratıcılığı anlatırken 3 aşamadan bahsediyorum. Bunlar birbirinin içine geçmiş aşamalar olabilir, sırayla olacak diye bir şey yok. Dünya tarihinden de örnekler veriyorum bunlarla ilgili Picasso vesaire. Bu aşamalardan birincisi bizim kendi ruhumuzu arındırmak. Bunun için de sanatçıların değişik düşünceleri var. Mesela Sait Faik Burgazada’da Kalpazankaya’ya çıkıyor, orada ruhunu arındırıyor. Miro’nun başka bir şeyi var, herkesin farklı bir şeyi var. Sizin kendinizi bir yere atıp da ruhunuzu arındırdığınız, kendi kendinizi mutlu ettiğiniz bir yer var mı?

İZZET KERİBAR: Zamanım yok öyle bir şey yapmaya. Akşamleyin yorgun geliyorum. Eşimle zaten üç beş tane konuşmamız lazım. Üzülmesin diye eğer bir şey seyredeceksek birlikte seyrediyoruz gelir gelmez odasına kapandı demesin diye. Aslında kapanabilirim her zaman işim var çünkü bilgisayarda. Beraber olmak için orada beraber bir çikolata falan yeriz. O şekilde dikkat ederim. Aslında işe gitmek güzel bir şey. Akşamleyin seni güler yüzle karşılayan biri var. Nasıl gerçi günün diye soran var. Ben bütün gün evde kalsam felaket olur. Kavga ederiz ondan sonra.

 

2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK

ALPER ALMELEK: İkincisi gözlem yapmak. Ne tavsiye edersiniz genç fotoğraf sanatçılarının gözlemlerini geliştirmeleri için?

İZZET KERİBAR: Gözlemde çok iyiyimdir. En  güzeli tabi usta bir fotoğrafçının yanında çalışabilmek. Bu herkese kısmet olmaz. Buraya çok gelen olur ‘Çantanızı taşımak isteriz İzzet Bey. Bir yere gittiğiniz zaman çantanızı biz taşıyalım, yeter ki sizin yanınızda çalışayım’ derler. Ama bu hiç olmadı tabi ki. Ama benim öğrencilerim vardır. Bunlar genelde bayan öğrenciler %90. Genelde bunlar varlıklı kişiler. Çünkü pahalı makine alabiliyor, pahalı semtlere gidebiliyor, bana bir ders parası ödeyebiliyor. Ben derslerimi para karşılığında veriyorum çünkü. O bayanlarla birlikte bazen beraber fotoğraf çekebiliyoruz. Ama tabi ben bütün her şeyimi anlatıyorum, gizlemiyorum. Biliyorsun bazı sanatçılar bildikleri bazı numaraları anlatmazlar, benim hiç öyle bir endişem yok.

 ALPER ALMELEK: Peki başka ne yapsınlar?

İZZET KERİBAR: İkinci yapılabilecek şey doğru dürüst bir fotoğraf klübüne üye olması. Örneğin Türkiye’de İFSAK var. Bugün en iyisi. Tabi orada da memnun olmayanlar var. Çünkü hep bir organizasyon oluyor. Beraber çıkıyorlar, fotoğraflar çekiyorlar. Niko Guido diye bir adam var. Enteresan bir adam, hoş, uzun boylu, hanımların çok hoşlandığı bir fiziği var. 50 – 60 tane tam sizin tipiniz diyelim hoş bayanları, 3 – 5 tane de erkek var. Onların artık müdavimleri oldu. O arkadaş çok iyi götürüyor bu işi. Onun öğrencisi olmak için bir para falan ödenmiyor, klüp falan değil bir aidat yok. Ama Niko Guido onları egzotik seyahatlere götürüyor. Küba’ya götürüyor, Rio’ya götürüyor, Güney Afrika’ya götürüyor, Prag’a götürüyor, Yeni Zellanda’ya götürüyor. Sonra oturuyor bunları kitap yapıyor. Ve düşünebiliyor musunuz herkes çıkarıp kaç para veriyor. Orda 3- 5 tane fotoğrafik çalışma var. Oradan tabi farklardan, acentalardan falan aldığı şeylerden mutlaka kendisine de bir geçim sağlıyor.

ALPER ALMELEK: O zaman bir fotoğraf klübüne üye olmak kendisinin gözlemini geliştirir.

 İZZET KERİBAR: Fotoğrafçılar hep kıskanırlar ama görünüşte birbirlerini çok severler. Bir grup oluşturuyorlar. Bu sene dördüncüsünü düzenlediği Niko’nun organize ettiği İzzet Keribar Boğaziçi Kupası diye bir kupa var benim adıma. Dolayısıyla fotoğrafların seçicisi benim. Boğaziçi’nde gemide çeşitli yerlerde geziliyor 19 Eylül’dü bu sene. Daha sonra fotoğrafları seçiyorum ben. Yemekte ikinci üçüncü neyse takdim ediliyor, bazı madalyalar veriliyor. Herkes bravo falan diyor şak şak. Ondan sonra hazırlanın gelecek hafta Kolombiya’ya gidiyoruz diyor. Ve ondan sonra yeni bir kitap Küba gibi Kolombiya gibi. Bu tabi varlıklı kişilerin erişebileceği bir şey, herkesin değil.

 ALPER ALMELEK: Peki normal halk ne yapsın?

İZZET KERİBAR: Çok daha ucuz turlar olduğu gibi sonuç turlara katılmak, gezmek. Küçük bahçeden de fotoğraf çıkar, ama sonunda bıkarsınız aynı şeyleri çekmekten. Gözün yeni şeyler görmesi lazım yeni ufuk arayışı içinde. Ben bu yaşıma geldim hala seyahat etmekten doymadım. Senede sekiz on seyahat yaparız, bir o kadar da Türkiye’de. Makine olmadan bir yere gitmem tabii. Bir şey daha var önemli olan eşiniz. Geçen hafta ben Ankara’dayken bir hafta yoktum, o idare etti kendisi. Dolayısıyla eşinizin de size bir yerde yardımcı olması lazım. Yeni evlilerde kolay değil, benim jürim var bu akşam yemeğe gelmiyorum demek. Bunu çok iyi algılayamayabilir. Bu önemli bir şey. Büyük Cumhurbaşkanlığı Ödülü’nü kazandığım gün orada herkes gibi benim de konuşma yapmam istendi. Ben bu detayı söyledim. Ne yapıyorum ben, amacım nedir, Türkiye’yi tanıtmak vesaire bunlardan bahsettim ama dedim bu arada eşime de teşekkür etmek istiyorum dedim. Bu fotoğraf kariyerimde bana yardımcı olmamış olsaydı ben geldiğim yerde olamazdım.

 

3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK

ALPER ALMELEK: Yaratıcı kişinin yaptığı şeylerden biri de hayal kurmak. Bu konuda siz nasıl hayal kuruyorsunuz? Gençlere hayal kurmalarını geliştirmeleri için neler önerirsiniz? Demin anlattıklarınız yeterli mi, başka şeyler de yapsınlar mı?

İZZET KERİBAR: Sergi Türkiye’de bir defa imkan meselesi. Herkes sergi yapmak istiyor ama fotoğraf satılmıyor. O sergi masrafı bir, oradan çıkacak fotoğrafları zengin arkadaşlarınız varsa oradan üç beş tane alabilirler. Ama o bir şey ifade etmiyor. Fotoğrafın Türkiye’de maalesef piyasası yok. Beş on sene önce biraz daha klasik fotoğraflarım dışında biraz yaratıcılıktan şey eden birkaç farklı eserlerim var. 2010’da başkaydı, 2015’de başkaydı, şimdi başka. Çekim tarzından da kaynaklanan, bilgisayardan da kaynaklanan ve bizim burada arkadaşlarla birlikte yaptığımız tasarımlardan şu anda enteresan bir sergim var Maslak 42’de. Biraz yaratıcılık kokan, biraz farklı fotoğraf anlayışı olan bir sergi. Bunların devamı diyebilirim size. Bu seri nereden çıktı? Ben bunu meşhur diye Erro diye bir adamda gördüm. Galiba ya Estonyalı ya Litvanyalı çılgın bir ressam. Bundan 3 – 5 sene önce biz Lion’a gittik. Lion’a gittiğin zaman güzel sokaklarda müzeleri gezmek için, bir de Modern Sanat Müzeleri’ne çok meraklıyız. Son zamanlarda klasik sanattan çok bir yere gittiğimizde ilk baktığımız şey, Danimarka’ya mı gittin Londra’ya mı gittin hep modern sanatın olduğu yere gideriz. Ben orada hep kendimi gördüğüm o yeni çizgilerle geliştirmeye çalışırım. Valencia’ya üç beş sene önce gittik. Orada Santiago Calatvara diye dünya çapında ünlü bir mimar var. Her zamanki gibi klasik Endülüs ve Granada  turu yaptıktan sonra uçağa atlayıp Valencia’ya gittik. Valencia fotoğrafın doğum yeridir. Benim asıl iyi yaptığım işlerden biri mimari fotoğraftır.Bir mimar kendi işini göstermek istiyorsa kendi çekemez mutlaka bu işi bilen, mimari fotoğraftan anlayan birine çektirmesi lazım. Bizim Türkiye’de bu işi iyi yapan üç beş kişi varsa bunlardan biri de biziz. Valencia’da kaldım, onun sergisi açıldı, tamamen modern. Instagrama girdim üç beş seneden beri, orada her gün bir fotoğraf atıyorum sabahleyin. Oradan gelen yorumlara göre Türkiye’de ne hissediliyor ne görülüyor görüyorum.

ALPER ALMELEK: Peki ben hayale dönmek istiyorum tekrardan. Hayallerimizi geliştirmek için ne yapmalıyız? Biz nasıl daha çok hayal edebiliriz kendi sanatımızı uygulamak için? Mesela fotoğraf için konuşalım. Bir fotoğrafçı var, fotoğraf çekiyor ve bunun sanatını yapıyor. Siz ona ne önerirsiniz ki daha çok hayalini geliştirsin ki daha iyi fotoğraflar çeksin.

İZZET KERİBAR: Yeni başlayan biri için mi yoksa yıllardan beri yapan mı?

ALPER ALMELEK: İki türlü de cevap verebilirsiniz.

İZZET KERİBAR: Şimdi yeni başlayan bir fotoğrafçının bir defa böyle bir problemi olmaz. Çünkü doğru dürüst fotoğraf çekmek için bir yerde tecrübeli olması lazım. Gelişmiş bir fotoğrafçı, ben etrafımda emin olun yani öyle bir adam vardır mutlaka yoktur diyemiyorum ama farklı fotoğraflar çeken, mesela Saygun Donay diye bir çocuk var. O hiç bizim çektiğimiz fotoğraflara benzeyen bir şey değil, tamamen farklı. Ya da Leyla Emektar diye bir bayan vardır. O tamamen Dali havasında çekiyor. Bilgisayar sayesinde 25 – 30 farklı fotoğraftan bölümler alarak bulutlar üzerine at arabası yerleştiriyor mesela. Değişik, farklı. Ama ikinci fotoğrafta bulutlar dağılmış gibi farklı şeyler. Bazen onların içinde gizli mesajlar oluyor. Fotoğrafı izleyen kişinin keşfetmesi lazım.

ALPER ALMELEK: O zaman değişik fotoğraflar görmek insanın hayal gücünü geliştirir diyebilir miyiz?

 İZZET KERİBAR: Evet hem de çok. Ama yeter ki, biz burada kendimize doğruyuz hep. Dışarıdan bir şey öğrenmekten çekiniyoruz hep. Bu çok yanlış tabii. Ben açık söylüyorum, bir şey daha yapıyorum emin olun benim başarımın bir bölümü neye bağlı biliyor musunuz? Diğerlerinin yapmış olduğu güzel işlere tebrik etmekten kaynaklı. Birisi güzel bir şey yaptığı zaman kıskanmadan takdir etmeyi bilmeliyiz. Tanımadığım fotoğrafçılar telefon ediyor, tebrik ediyor ne güzel fotoğraf yakaladın diye. Bu çok önemli bir şey. Ben bunu yaptığım zaman o insanın kafasında birdenbire birkaç kademe yükselmiş oluyorum.

 

 İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?

ALPER ALMELEK: O zaman farklı fotoğrafçıların da işlerine bakmak, onları düşünmek bu aslında hem gözlemi geliştiren bir şey, hem hayal gücünü geliştiren bir şey değil mi? Peki bütün bunların hepsini yaptınız ve İlham geliyor. İlham geldiği zaman fotoğraf çekmeye başlıyorsunuz. İlham Perisi kapıyı çalıyor tak tak tak ve karşınızda. Siz zaten anlattınız bir anda bir şey görüyorum dediniz etrafımda kimseyi takmıyorum bir anda her şeyi bırakıyorum ve o işi çekmeye doğru gidiyorum dediniz. İlham Perisi geldiği o an işte ne hissediyorsunuz?

İZZET KERİBAR: Evet etrafımdaki kişiler hareketlerimin değiştiğini söylüyor hatta. Aslında İlham Perisi değil o. O anda burada oluşmakta olan gözümün önünde ilerde kıymetli fotoğrafa dönüşebileceğine dair bir inancımdır. Şu anda bu fotoğrafta bir inancım var. Bu gerek güzel ışıktan kaynaklanabilir, nadide çıkan bir ışıktan kaynaklanabilir ya da kolay elde edilemeyen zor bir yerdir.

 ALPER ALMELEK: O bir heyecan mı getiriyor? Onu yakaladığınız zaman ne hissediyorsunuz duygusal olarak?

İZZET KERİBAR: Sevinç hissediyorum. Çok büyük bir sevinç hissediyorum. Bir heyecan… Yanlış yapmamaya çalışıyorum. Çünkü bütün bu anlattıklarımın yanında bir de fotoğraf tekniği var, makinenin ayarı var. Tabi bazen benim de herkes gibi hata yaptığım oluyor. Makine ayarı bozuluyor, bir de MB olayı var. Yanlış MB’da çekerseniz küçücük bir fotoğraf çıkar hiçbir işe yaramayan. Eskiden makineyi kapardınız film düşerdi. Ya da film sarılmazdı. Hepsi başımıza geldi bunların.

 

TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?

ALPER ALMELEK: Bu bir soru daha getirdi aklıma. Teknoloji size göre fotoğraf sanatınızı icra etmeniz için destek mi oluyor köstek mi oluyor?

İZZET KERİBAR: Destek oluyor. Yeter ki siz update olun. Teknolojiyi mümkün olduğu kadar şey etmeye çalışın. Bugün her şey değişecek. Biliyorum ki on sene içerisinde bizim bildiğimiz sistemler de değişecek. Ama ilk başında size bir şey demiştim: ‘2002 yılından itibaren benim yaşıtlarıma göre ilk dijital fotoğrafçılığa karışan ben oldum.’ İyi oldu, çünkü hepsi geride kaldı. Hiçbir yere varamadılar. Bulaşmak istemeyenler de oldu. Şimdi banyo edecek yer bulamıyorlar, film bulamıyorlar o ayrı. Hala 25 – 30 sene önce çektikleri diyarları scan edip, onlarla bir şeyler göstermeye çalışıyorlar. Çok iyi bir ekibim var, onu her zaman söylüyorum. Ayhan da çok iyi. Photoshop da çalışıyorum onunla mesela. Çünkü yarına belirlediğimiz malzemeyi o çektiğimiz iki bin tane fotoğrafın bir bölümünü beş yüz altı yüz tanesini teslim etmemiz lazım.

 

YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?

ALPER ALMELEK: Sanatın içinde haliyle başarısızlık da var. O zaman başarısızlıkla nasıl baş edilir?

İZZET KERİBAR: Ben söyleyeyim o da çok geldi başımıza. Bir dönemde, fotoğrafa yeni başladığım 80’li yıllarda, İFSAK’a üye olduktan sonra, sistematikman ben yarışmalara katılmaya başladım. Önceleri İFSAK’ın yarışmaları, ardından ulusal yarışmalar, ardından kıdemli uluslararası yarışmalar ve 85 yılında o yarışmalardan gelen ödüllerden sergilemelerden dolayı sanatçı olduk, uluslararası sanatçı. Devam ettim 88 yılında eksalans olduk. Niso Maçoro’yu tanıyorsun değil mi? Çok iyi giden bir çocuk, bana göre en iyi gidenlerden, en başarılı gidenlerden ben onu görüyorum. Gözü çok iyi, çalışması çok iyi hakikaten gözünüzden kaçırmayın onu. Yıllardan beri kendini çok iyi geliştiren birisi. Hatta diyorum ki benim bayrağımı sen götüreceksin diyorum Niso için. Peki kaç yarışmaya katıldım ben? Yüzlerce. Her seferinde o zaman para gönderiyorduk. Her seferinde ben şey mi oldum başarılı? Hayır. Kim hatırlıyor onları? Hiç hatırlamıyoruz ki. Sadece altın madalyalarımı aldığım gün hatırlanır. Sonradan belki altı madalyon oldu yıllar önce.

ALPER ALMELEK: Başarısız olduklarınızı takmadınız yani?

İZZET KERİBAR: Hayır. Başarısız olanlar bir gün bile sürmüyor. Mektup geldiği zaman çizgi çizgi çizgi hiçbiri girmedi. Bazen mektup postayla geliyordu ‘Aa bir tane olmuş, peki neyse tamam’ derdik. Sonra bir baktık beş tane olmuş, altı tane olmuş. Demek ki kötü başarısızlıkları, insan beyni öyle bir şekilde yaratılmıştır ki çok çabuk unutuyorsunuz. Ama başarıları hiç unutmuyorsunuz. Ama halbuki ben diyorum ki hiçbir şekilde başarısızlıklara üzülmemek lazım. Çünkü bundan sonra başarısız olacaksın diye bir kriter değildir. Bu işin bir başlangıcıdır. Hatta belki başarısızlıklar iyi anlamak içindir bir jürinin neyi beklediğini anlamak açısından. Kimler neyi kazandı? İlk başta elinize bir katalog geliyor ona bakıyorsunuz bunlar girmiş. Jürinin beklentisi neydi? Ben neden başarısız oldum diye o fotoğraflara bakarsanız kendinizi eğitmiş olursunuz. Bunu yapmak için içindeki o sizin üzüntüyü aşmanız ve fazla üzülerek üzüntüye veya krize sevk etmeyeceksiniz, birdenbire depresyona girmeyeceksiniz. Hayır ben bu işin üstünden geleceğim ve elbette ben de bir gün başarılı olacağım diye bir inanç olması lazım.

Load More Related Articles
Load More By websitesiadmin
Load More In Türkiye'deki Yaratıcılardan Esinler

Yanıtla

Your email address will not be published.Gerekli alanlar işaretlenmiştir. *

Check Also

Bireysel Yaratıcılığın Farkındalığı ve Gelişimi, İTÜ Türk Dünyası Kulübü

Dün akşam İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Dünyası Kulübü ...

FORMÜLÜM


Alper Almelek 1971’de dünyanın en güzel şehri olarak nitelediği İstanbul’da doğmuştur. University of Southern Maine ve Sonoma State University’de Siyasal Bilimler ve Müzik eğitimi (Opera Şarkıcılığı ve Piyano) görmüştür. 1995’te yurda dönüşü ertesinde 11 yıl boyunca aile işinde çalıştıktan sonra Siegwerk Corporation’ın Türkiye Genel Müdürü...
DEVAMINI OKU

TESTLER

KİTAP İNDEKSİ

INSTAGRAM KÖŞESİ

Instagram has returned invalid data.

İŞ’TE KAHKAHA