Türkiye'deki Yaratıcılardan Esinler

Gamze Araz Eskinazi, Cam Sanatçısı

 

 

KONU BAŞLIKLARI:

YARATICILIK

BİR ESERİN YARATICILIĞININ ANLAŞILMASI

YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ

AİLENİN YARATICILIKTAKİ ROLÜ VE KATKISI

USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ            

YARATICILIKTA RİTÜELLER

YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİ

1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI

2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK

3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK

YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?

İLHAM PERİSİNİN GELİŞİ

YARATICILIKTA BAŞARISIZLIK 

TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?

GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN ÖNERİLER

 

YARATICILIK

ALPER ALMELEK: Yaratıcılığı nasıl tanımlıyorsunuz?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Bence yaratıcılık insanın doğasında olan bir şey, bir bakış şekli. Daha doğrusu bakıştan öte görme şekli, gördüğünü algılayıp, özümseyip yaşama katış şekli diyebilirim.

 

BİR ESERİN YARATICILIĞININ ANLAŞILMASI

ALPER ALMELEK: Bir eserin yaratıcı olduğunu nasıl anlıyorsunuz? Öncelikle bunu kendi branşınız için düşünelim. Tabi ki arzu ederseniz diğer disiplinleri de kullanın ama özellikle sizin bakış açınızı görmek adına sanatınızla alakalı iyi olur. Kendi branşınızda bir cam eser gördüğünüzde onun yaratıcı olduğunu nasıl anlıyorsunuz, ona nasıl değer biçiyorsunuz?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Herhangi bir konuda da olabilir ama özellikle camda beni etkileyen şeyler zeka ile ilintili olan şeyler. Yani aklıma gelmeyen veya yapılış şeklinde benim zekamı zorlayan şeyler bana çok yaratıcı geliyor.

ALPER ALMELEK: Çok güzel bir cevap. Size yani yeni perspektifler kazandırması lazım değil mi? İlla sıfırdan yaratılması mı gerek yoksa olan bir şeyde bir farklılık gördüyseniz onu da zeki olarak arz ediyorsanız o da olur mu?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Beni şaşırtıyorsa eski bir şey de olabilir. Ama beni şaşırtıyorsa ve düşündürüyorsa ve yüzümde kocaman bir gülücük yaratıyorsa o zaman yaratıcı buluyorum.

 

YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ

ALPER ALMELEK: Sizce yaratıcı bir kişinin profili nasıl olmalı? Yaratıcı bir kişi olarak sizin profiliniz nasıl? Sizi tanımlasalar nasıl tanımlanırdınız?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Kavram çok değişken bir şey aslında. Baktığınız zaman tek bir kişi tarafından algılanması ve anlatılması güç ama şöyle özetleyebilirim; insanın yani benim yaratıcılığım normalin dışında olan, yani standart ve normal diye tanımladığımız şeyin dışında olan bir şey. Bu bir bakış açısı, bu bir algı. Belki bazı arkadaşlarımın bana söylediklerinden yola çıkarak bir şeyler söyleyebilirim. ‘’Aa ben bunu hiç görmemiştim. Ya da bunu nasıl görüyorsun? Ya da bunlar hep sana mı görünüyor?’’ gibi farklı algıları toparlayan ve bunları sonra kullanmayı bilen bir yapı geliştiriyorsunuz. Ama bunun bana özel bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu insanların konsantre olup neyi suladıklarıyla ilgili bir şey. Yani neye bakıyorsanız, neyi çoğaltıyorsanız, neyi besliyorsanız orayla ilgili bir çiçek gibi düşünün, o çiçeği suladıkça o gelişiyor. Yani sizin bakış açınız, algınız bunları besliyor.

ALPER ALMELEK: Yaratıcının profili aslında olaylara farklı bakabilme yeteneği mi?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Bence öyle farklı algılama. Bakmak çünkü burada çok sığ kalıyor. Baktığınız her şeyi görmüyorsunuz. Gördüğünüz her şeyi kendi bünyenizden geçirmiyorsunuz. Her gün önünden geçtiğiniz bir ağacın gölgesinde bir fark formu görmek, belki yüz kişi geçiyor ama bir kişiye şey olabiliyor böyle bir şeyden bahsediyorum.

 

AİLENİN YARATICILIKTAKİ ROLÜ VE KATKISI

ALPER ALMELEK: Aileniz siz büyürken, yaratıcılığınızla alakalı size destek mi oldular, köstek mi oldular? Aile çevreniz nasıldı, hem sanat açısından hem de sizin gösterdiğiniz çabalara istinaden?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Çok erken anne baba olmuş bir aileye sahibim. Dolayısıyla onların kendi büyüme süreçlerini benim üzerimde tatmin ettikleri çok eğlenceli bir süreç. 70 doğumlu olduğumu düşünürsek ve o dönemdeki huzuru, özgürlüğü, doğayla ilintiyi, şehir yaşamının bambaşka oluşunu, arkadaş ve sosyal ilişkileri, eğitimin daha keyifli olduğu zamanlardı. Bunların muhakkak üstümde çok büyük etkileri olmuştur. Babam Karadeniz Trabzon’dan, annem Bulgaristan Tekirdağ’dan dolayısıyla çok doğayla ilintiliyim. Yani her yaz Karadeniz’de yaylalarda dağlarda koşarak büyüdüm, ağaçların üstünde altında hayvanlarla birebir. Dolayısıyla bunlar insanlarda şey vizyonu yaratıyor bence, algınızı o yaşlarda açıyor ve gerçekten topraktan geldiğimizi ve toprakla bir bütün olduğumuzu algıladığımız daha doğrusu kopmadığımız yaşlar. Oradaki o doluluk oranı daha sonra ihtiyaçlarınızı ve önceliklerinizi belirlemeye yönlendiriyor sizi. Ondan koptukça ona geri dönmeye ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu da çok ilintili bence sorduğunuz soruyla. Babam akademisyen, senelerce diş hekimi olduğu için Hacettepe Üniversitesi’nin ilk öğrencisi, akademik tarafı çok güçlü olan biri. Hiçbir sorumu cevapsız bırakmazdı, her merakımı cevaplardı sabırla. Annem de kendi içindeki o neşeyi ve çocukken anne olmanın getirdiği şeyi çok pozitif bir şekilde algılayıp benim üzerimde benimle oynayarak ve benimle onu çoğaltarak büyüttüğü için onun da çok olumlu etkisi oldu diye düşünüyorum. Yani hep oyun oynardık. Hiç öyle müthiş bir sorumluluk veya baskıyla büyümedim. Çok rahat ve keyifli büyüdüm. Sonsuz şükür.

 

USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ  

ALPER ALMELEK: Bir ustayla çalıştınız mı? O usta çırak ilişkisini yaşadınız mı? Bu ilişkiye inanıyor musunuz, yani bir ustanın olması gerektiğine ve bir süre çırak olarak çalışılması gerektiğine inanıyor musunuz?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Bir ustayla çalıştım. Usta çırak ilişkisi de yaşadım. Bence bir zanaatı öğrenirken, usta – çırak ilişkisi olmadan o zanaatı öğrenmeniz çok yüzeysel kalır. İşin yalnızca el becerisinden öte işin içinde farklı kuralları var. Yani her kural yazılı değil, her branşta olduğu gibi birçok insan ilişkisinde o mekanın içerisindeki davranış şekliniz, olayları algılayış şekliniz, olayları uygulamaya geçiriş şekliniz bunların hepsi birebir yaşandıkça öğrenilen şeyler, yaşınız ne olursa olsun o mekanın içine girdiğiniz zaman disiplinin kendi dinamiği var ve o dinamik yaşandıkça öğrenilen bir şey. Kitaplardan okursanız eğer bunu kasınıza ve bünyenize geçiremezsiniz.

ALPER ALMELEK: Kimdi ustanız?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: İlk ustam Çek Cumhuriyeti’nden bir zanaatkardı Peter Novotti. Novotti hala yaşayan biri ve Çek Cumhuriyeti’nde, Prag’a bir saat mesafede, Ayato diye bir firması vardı. Sonra gidip orada da kendisini ziyaret ettik. Oğlu da cam sanatıyla uğraşıyor. Zanaati birebir komünizm devrinde yaşamış ve birçok şeyi yoktan var etmiş biri olmasından kaynaklanan. Müthiş bir eğitim aldık ondan. Kendi Cam Ocağı Vakfı’ndan da toprağı bol olsun İzzet Ustamız vardı, o da bizim ilk Türk ustamızdır, İzzet Özdemir. O da ilk başta bizle çok eğlense de, sonra bizi zanaatine katmaya gayret etti. Ondan da çok şey öğrendik. Çok erken gitti ama ışığı bol olsun, çok çok andığımız ve çalışırken kendisini çok hatırladığımız anlar oluyor. Emekleri çoktur.

 

YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİ

1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI

ALPER ALMELEK: Yaratıcılığın üç tane hazırlık süreci var. Bunlar iç içe geçmiş hazırlık süreçleri. Bunlardan bir tanesi ruhumuzu hazırlamak. Ruhumuzu hazırlamak için bazen mekanlar buluruz. Mesela ben öğrencilerime böyle bir egzersiz yaptırıyorum. Ruhu hazırlamak için İstanbul’da bir yer bulun diyorum. İster Nişantaşı gibi kalabalık bir yer olabilir ya da Belgrad Ormanı’na gidin ve orada cep telefonunuzu kapatıp kafanızı dinleyin bir süre. Sonra da hislerinizi ister yazı olarak ister ses kaydı olarak ister resim olarak dökün bir şeye. Buna ruhu hazırlama diyoruz. Bu herkes için farklı olabiliyor. Bu sizin için nasıl bir süreçtir? Nerede ruhunuzu hazırlarsınız, ne yaparsınız?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Kesin bir takvimi olan ve saati olan bir şey değil dediğiniz gibi. Bunu birine öğretirken evet böyle yapıyoruz ama normalde o kadar hayatımın içinde ki her şey. Yani günlük akışın içinde ben üç tane farklı toplantıya giderken veya cam üflemeye gelirken giderken veya yolda bir köpekle konuşmam bile ruhumu hazırlıyor. Yani hayatın içinde olduğu zaman bana çok doğal ve naturel bir şey gibi geliyor. Ama bunun için özel bir zamana ihtiyaç duyduğumu hissettiğim zamanlar olmuyor mu oluyor. Çok konsantre olmam gereken ve benden bir beklentisi olan bir projeye veya bir işe konsantre olup bunu yapmam gerektiğinde de bir kere düzenli meditasyon yapan biriyim. Sabah ve akşamları minimum yirmi dakika meditasyon yapıyorum. Bu meditasyonları yalnızca sabit oturarak ve gözlerimi kapayarak yapıyorum yani çok özel ritüellerle beslemeden. Bunu yaptığım zaman şunu hayal ediyorum;  ayaklarımdan Dünya Ana’ya merkezine bağlandığımı, tepemden de artık yukarıda ne olduğuna inanıyorsanız bazen ben cennet diye düşünüyorum, bazen galaksiler, yıldızlar, evrenler birçok şeye bağlandığımı düşünerek çok güzel bir iletken olduğumu hayal ederek merkezimi bulmaya çalışıyorum. Benim inanışımda insanın öte alemle toprak anaya, dünyaya bağ kurmasını sağlayan bir yaratık olduğumuza inanıyorum insan olarak. Dolayısıyla bu bağı kurduğum zaman gerçekten merkezlendiğimi ve teraziye geldiğimi hissediyorum. Ve çok iyi geliyor yani o dinginlik sizin söylediğiniz bu kalabalığın içinde de olabiliyor, parkta ağacın altında tek başımayken de olabiliyor, sabah gözümü açtığım anda da olabiliyor, akşam yatağa girmeden önce beş on dakika ne yapabiliyorsam da oluyor. Yani o çok hayatın içine kattığım bir şey. Dolayısıyla çok yorulduğum ve gün içinde farklı enerjilerle hırpalandığımı hissettiğim zaman merkezlenmek için kullandığım bir yöntem. Bu yöntemi tasarıma, yaratıcılığa nasıl aktarıyorumu konuşmam gerekirse de, daha çok insanların olduğu değil de, yaptığım işe çok bağımlı aslında, bazen çok insanların olduğu bir şeyin içine de girebiliyorum, bazen çok oradan kopup doğaya toprağa da konsantre olabiliyorum ikisini de kullanıyorum. Yani çok net bir şekilde ben işte yaratıcılığımı şuradan besliyorum cümlesini kurmak için hayatın birebir kendisinden besleniyorum. Yaşadığım hayatı ne kadar dolu dolu yaşadığımla ilgili bir süreç o. Genelde galiba felsefem şey değil şikayet etmek üzerine değil de, aldığım negatif informasyonu pozitife çevirebilmekle ilgili bir gidiş geliş var orada. Onun için de bu hayata neşe içinde geldiysek de birbirimize güzel şeyleri pass etmek için geldiysek, kaosu nasıl pozitife çeviririm diye konsantre olma biçimim var. Bunu yaparken de hani buradaki bu yaşadığım gerçekliğin içinden kaçmak çok gerekirse oluyor ama günlük rutin içinde, yüzünüzü yıkamak gibi duş almak gibi yaptığınız bir şey haline geldiği zaman naturel çıkıyor yoksa çok samimi gelmiyor.

 

2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK

ALPER ALMELEK: İkinci süreç gözlem yapmak. Siz nasıl gözlem yapıyorsunuz, cam canatı için gözlemi neye göre belirliyorsunuz, nelerden besleniyorsunuz, nelerden beslenmeniz gerekiyor gözleminizi derinleştirmek için?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Aslında yaratıcılığınızı kullandığınız malzeme zaten hayatınızda olan ve kullandığınız bir malzeme olduğu için o zaten damarınızda akan kan gibi. Onu ön plana çıkarmıyorsunuz da algınızı ve gördüğünüz şeyleri o malzemeyle yoğurma işine konsantre oluyorsunuz. Buradaki cevap, sihirli anahtar şu, malzeme ne olursa olsun baktığınız gördüğünüz şeyi algıladığınız şeyi farklılaştırarak yapacağınız şeye konsantre olmak. Bunu yapmak için de dediğim gibi hayatla çok iç içe olmayı gerektiriyor. Ne yaparsak yapalım sonuçta biri için yapıyor olduğunuzu varsaysanız da aslında önce kendiniz için yapıyorsunuz. Orada kendiniz deneyimlediğiniz şeyi yapıyorsunuz. Yani ben size bir şeyler anlatıyorum ama siz kendi beyninizin içinde algıladığınız şeyi yaşıyorsunuz. Mevlana’nın dediği gibi anlattığım değil senin anladığın sonuçtur. Oradaki olay da öyle. Ben bir şeyleri özümsüyorum ve özümsediğim şekil yaratma sürecine girdiğim noktada kendi beynimden, kendi vücudumdan, kendi yaşam tarzımdan sonlandırdığım bir şey çıkıyor. Çok ayrıştıramıyorum. Şuna bakıyorum, şunlara dikkat ediyorum vesaire değil. Cam malzemesi artık böyle düşünmeden içimde gezen bir malzeme. O malzemenin obje olarak veya bir sanat eseri olarak çıkması o süreç yalnızca benim onu çıkarma isteğimle alakalı.

 

3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK

ALPER ALMELEK: Üçüncü süreç de hayal kurmak. Nasıl hayal kuruyorsunuz? Hayal kurmanız sanatınızda nasıl bir fark yaratıyor? Hayal kurmanızı geliştirmek için yaptığınız bir egzersiz var mı?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Zanaati öğrendiğimiz ilk zamanlarda, bu şey gibi her baktığınız şeyi cam olarak görüyorsunuz.  O böyle bir başlangıç ve acemilik süreci. Daha sonra o yavaş yavaş yerine geliyor. Yani her gördüğünüz şeyi camdan yapmak istemediğiniz zaman bence belirli bir olgunluk seviyesine geliyorsunuz. Ve gerçekten malzemenin gerçek doğasını ve size verdiği o üstün ışığı gerçekten içinizden ben bunu doğurmalıyım ben bunu yapmalıyım dediğiniz noktaya gelmeniz baya bir tecrübe ve süreç gerektiriyor. Bence bu insan hayatında da böyle. Yani ilk doğduğunuzda yaptığınız şeyle ölüme doğru yaklaştığınız o süreç arasında yaptığınız şeylerin bambaşka bakış açıları var bambaşka algıları var. Benim hayal gücüm dinlediğim şarkılar, okuduğum kitaplar, gördüğüm filmler, görsel sanatlar veya plastik sanatlar veya her konuştuğum insan, doğada gördüğüm her çiçek böcek dal, her kötü ve her iyi şey üzerinden çoğalsın diye bir vakit konsantre olduğumu zannediyordum sonra farkına vardım ki bu konsantrasyonla ilgili bir şey değil. Bu hakikaten bunları tutup tutup topladığınızda sepete koyduğunuzda oluşan bir şey. Onları herkes tutabiliyor. Ama sizin seçtiğiniz topladığınız şeylerle çıkardığınız şeyler farklı oluyor. O da siz oluyorsunuz.

 

YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?

ALPER ALMELEK: Başarısızlık yaşadınız mı alanınızda ya da yaşıyor musunuz? Eğer ki yaşıyorsanız ya da yaşadıysanız nasıl bununla baş ettiniz?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Kendimi çok seviyorum ve sevmediğim zamanlarda sevmem gerektiğini hatırlatıyorum. Çünkü başarısızlık olmaz olur mu muhakkak her zaman bir başarısızlık var. İnsanın en iyi yapabildiği şey zaten kendisini dövmesi. İşte bunu başaramadım, buna az çalıştım,  bunu yapamadım, keşke bunu daha fazla yapsaydım falan filan… Ama hep hatırlattığım şey, sonuçta başarı dediğiniz şey size güdümlenmiş bir tanım. Ve bu tanımı kabul etmeyi reddediyorum. Başarısız diye toplumun bana dayattığı bir sürü şeyi de, bu bir süreçtir öğrenmenin en güzel şeyi de budur diyorum. Özellikle şeyi örnek verebilirim; cam üfleme dersini ilk öğretirken öğrencilerin öğrenci dediğim kişi beş ile en yaşlı seksen yedi yaşında böyle bir süreç yaşadım yaş sınırında. Orada bir şeyi yapmakla ilgili bir hedefle geliyorlar ancak orada olay yapmak değil tanışmak. Akışkan bir malzeme ile tanışıyorsunuz ve o size zarar vermeden bir şeyler kotarmaya çalışıyorsunuz. O tanışma sürecinde algıladığım şu; insanlar hemen ‘’Yapamadım, ben yapamam ki, ben onu öyle yapmayacağım, yapamıyorum’’ diyorlar, yani hep kendilerine hemen bir başarı ya da başarısızlıkla ilgili sonlandırmaya gidiyorlar. Ben de her seferinde şunu tekrarlıyorum: Başarmanız gerekmiyor, yaşamanız gerekiyor. Bu güzel bir deneyim ve sıcak cam da bu konuda çok iyi bir materyal. Çünkü akışkan olması, yer çekimi ile mücadeleniz, sıcak ve akışkan tehlikeli gördüğünüz malzemeyle bir şey yapmış ve yapabiliyor olmak, nefesinizi bile içine üflüyor olmanız sizin hayatınızda çok bambaşka bir anı somut bir hale getiriyor. Ve bu farkındalık ve farklılık için yani bir şeyi algılamak için çok güzel bir deneyim. Sizin o anda nefesinizin o sıcak camın içinden çıktığı anı ‘Ama olmadı değil mi’ diye başlıyorsunuz, olacak bir şey yoktu yalnızca nefesiniz onun içerisinden çıkacak. Başarı başarısızlık böyle bir şey beklentiyle alakalı. Hayatta kırk yaşıma kadar bir şeyleri öğrendim mi öğrenmedim mi bilmiyorum ama kırk yaşımdan sonra algıladığım şey şu; başarı diye tanımladığınız şey aslında siz değilsiniz, başarı diye tanımladığınız şeyler başarısızlıklarınızla oluşan bir şey ama o başarısızlığa tutunmak değil. O hayatı, o süreci, o yolu keyifli kılmakla yaşanan bir deneyim. Ve bence asıl başarı da o başarısızlığa rağmen, insanların başarısız diye tabir ettiği şeylere rağmen siz tutkuyla bir şeye tutunup onunla üretmeye ve var olmaya devam ediyor musunuz asıl soru bu bence.

 

İLHAM PERİSİNİN GELİŞİ

ALPER ALMELEK: Bu yaratıcılık hazırlık süreçlerinden sonra bir anda kapı çalıyor, gidiyorsunuz bir bakıyorsunuz İlham Perisi gelmiş. İlham Perisi geldiği zaman nasıl hissediyorsunuz?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: İlham Perisi benim bir yerden beklemiyorum.

ALPER ALMELEK: Yaratmaya başlama arifesi anında ya da başladığı anda tam ne hissediyorsunuz? Oradaki duygunuzu nasıl tasvir edebilirsiniz?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Galiba gerçek ben olduğumu hissediyorum. Yani hani bir sürü kimliğiniz var, bir sürü üstünüze yapıştırdığınız sıfat var ya onların hepsi bir anda uçuyor. Bir bulut gibi o olayın içinde kaybolup gittiğinizi hissediyorsunuz. O aslında tam var olduğunuz ama aynı zamanda yok olduğunuz bir an.

 

YARATICILIKTA RİTÜELLER

ALPER ALMELEK: Harika bir cevap. Peki ritüelleriniz var mı? Örneğin Orhan Pamuk Nişantaşı’nda oturuyor her gün Cihangir’deki ofisine gidiyor. Masasına geçiyor ve günde sekiz saat yazıyor. Picasso da sabah uyandığı an hiç kahvaltı etmeden tuvalin başına geçermiş. O anda başlarmış çalışmaya. Maupassant her gün yedi ile on iki arası on sene boyunca yazı yazdı. On ikiden sonra bıraktı. Klimt sabahları cafeye gidiyordu on ikiye kadar. Sonra on ikide gidiyor atölyeye kapıyı kapatıyor, akşama kadar kuş bile içeri giremiyordu. Bu insanların ritüelleri bunlar, herkesin farklı. Sizin böyle bir ritüeliniz var mı ya da yok mu?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Ritüel olarak tanımlanacak öyle çok net bir şeyim yok ama cam üflemeden önce veya atölyeye girmeden önce bir kere neşemin yerinde olup olmadığını kontrol ediyorum eğer bu bir ritüel ya da check listesi olursa bunu yapıyorum. Çünkü neşesiz olduğum vakitte yaptığım işlerle, neşeli olduğum… Ya da şöyle tanımlayayım mutluluk demedim çünkü mutluluk birtakım insanların ve olayların sonucunda olan bir duygu şekli, neşeyse kimseye bağlı olmadan gelen bir mutluluk. Neşe ise kendinizle alakalı bir mutluluk. Dolayısıyla neşeli olmadığım bir zaman yaptığım bir işle neşeli olduğum zaman yaptığım işlerin arasında çok büyük farklar oluyor. Çünkü neşesiz olduğum zaman zaten camlar beni duymuyor ben camı duymuyorum ve orada bir bağ kuramıyorum. Bir de akışkan bir malzemeyle dans ediyorsunuz diyeyim eğer kavga ederseniz sonuçta ya yaparken çatlıyor ya tavlama fırını dediğimiz o soğuma sürecinde çatlıyor ya da eve götürürken veya birine teslim ederken kırılıyor. Yani çok enteresan bir şey bu enerjiye inanıyorsanız eğer, çünkü ben yaptığım işe geçiriyorum onu. Bu bir yazı olabilir, bir ses olabilir, maddesel bir şey olabilir ama sonuçta benim üzerimdeki topladığım şeyler o yaptığı işe geçiyor. Hele hele nefesimle verdiğim bir şeyse çok daha etkili. Biz bundan on beş yıl önce melek üflemeye başladık. Melek formu yapalım diye çıkmadı olay, bir form yaparken çıktı. Ben ilk camı öğrenmeye başladığım zaman kanat nasıl yaparım diye merak ettim yani kulp nasıl yaparım diye düşünmüyordum. Kanat nereden geldi onu bilmiyorum ama, ki öyle ruhani bir şeyim de yok. Bir şeyler insana bence farkında olmadan içinde olan bir şeyleri keşfettikçe çıkıyor. Hepimizin içinde bir varoluş sebebi var. Bunu sebep sonuç olarak ilişkilendirmeyeceğim ama o üstünüzdeki o enerjileri ne kadar merkezde tutarsanız onları çıkarma ihtimaliniz artıyor. Sizin bu kadar insanla konuşup bunları birilerine geçirme çabanızın eminim büyük bir amacı vardır. Büyük bir amaca hizmet ediyor benimki de öyle. Kanat yapayım derken o melekler imza eserimiz oldu bizim. Onlar herkesin evine girip farklı farklı amaca hizmet etti ve hepsinin altına da ‘neşe, sevgi ve huzur içinde’ ya da ‘sevgi, barış, huzur içinde’ yazarız.

 

TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?

ALPER ALMELEK: Teknolojiyi kullanıyor musunuz, teknolojiyi kullanmanın sanatınızı yapmanızda size faydası ne?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Teknolojiyi kullanmadan sanmıyorum bu hayat geçmez. Bir kere bilgiye ulaşmak adına çok fazla kullanıyorum. Kendi yaptığımız işleri pazarlamak ve insanlara anlatmak adına kullanıyorum.

ALPER ALMELEK: Üflemede bir teknoloji mi?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Aslında çok primitive (ilkel) bir şey ilk zamandan bugüne çok bir şey değişmedi. Yalnızca elektrik devreye girdiğinden beri elektrikli fırınlar var. O da çok yenidir yirmi beş yıl olmamıştır.

ALPER ALMELEK: O zaman siz teknolojiyi çok kullanmıyorsunuz.

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: Branşımda evet kullanmıyorum. Yani şöyle kullanıyorsunuz teknolojiyi; Fırının ayarlanması, programlanması, elektriğin ve kaynakların daha minimumla tüketilmesiyle ilgili kullanıyorsunuz aslında. İlk günkü gibi ormanı kesip odunları fırına atıp ısınan ısıyı günlerce yakarak kullanmıyorsunuz sıcak cam ergitme fırınını. Veya şekillendirirken tromel dediğimiz aletler sabit 1.200 derecede duruyorlar, onun içine girip çıkıyorsunuz çünkü sıcak camı şekillendirebiliyorsunuz. Soğuyor fırından aldığınız bal kıvamındaki cam çalışırken, dolayısıyla onu sürekli bir yerde ısıtmanız gerekiyor. O mesela programlanırken aynı sabit derecede durması, elektriği düzgün kullanması bunların hepsi teknoloji. Veya üflediğiniz bir camı tavlama fırınına koyuyorsunuz ve orada on iki saat boyunca kontrollü bir şekilde soğuyor ki çatlamasın. Bu da müthiş bir teknoloji. Aslında yüzde yüz kullanıyorum böyle düşünürsek.

 

GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN ÖNERİLER

ALPER ALMELEK: Yeni bir cam sanatına başlamak isteyen bir kişiye neler önerirsiniz kendisini geliştirmesi için?

GAMZE ARAZ ESKİNAZİ: İlk önerim sanat yapacağım diye bence yola çıkmasın. Çünkü sanat bence yapılmaz, sanatçı olacağım da denmez bence ya da bir şey olacağım da denmez. İnsanın aslında kendi içindeki yaşadığı şeyi çıkarma çabası olsun. Ama bu sanatla olur, zanaatla olur, her şeyle olabilir. Ama cam kullanacağım diyen biri için şunu söylemek isterim, camı malzeme olarak kullanacak kişinin bir kere içinde tutku olmalı, öncesiyle bir tutkusu olmalı ve o tutkuyla gelmeli ve ben cam çalışacağım diyorsa gelmeli cama. Çünkü kolay bir malzeme değil. Hele hele sanatımda kullanacağım camı diyorsa o zaman malzemeyi birebir yaşamalı, tatmalı. Zanaatin en doruk noktasına gelmesi gerekmese de malzemeyi algılamalı. Her malzeme için geçerli ama cam için üç kere daha geçerli. Malzemeyi algılamaları için de bunu deneyimlemelerini öneririm.

 

Load More Related Articles
Load More By websitesiadmin
Load More In Türkiye'deki Yaratıcılardan Esinler

Yanıtla

Your email address will not be published.Gerekli alanlar işaretlenmiştir. *

Check Also

Bireysel Yaratıcılığın Farkındalığı ve Gelişimi, İTÜ Türk Dünyası Kulübü

Dün akşam İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Dünyası Kulübü ...

FORMÜLÜM


Alper Almelek 1971’de dünyanın en güzel şehri olarak nitelediği İstanbul’da doğmuştur. University of Southern Maine ve Sonoma State University’de Siyasal Bilimler ve Müzik eğitimi (Opera Şarkıcılığı ve Piyano) görmüştür. 1995’te yurda dönüşü ertesinde 11 yıl boyunca aile işinde çalıştıktan sonra Siegwerk Corporation’ın Türkiye Genel Müdürü...
DEVAMINI OKU

TESTLER

KİTAP İNDEKSİ

INSTAGRAM KÖŞESİ

Instagram has returned invalid data.

İŞ’TE KAHKAHA