YARATICILIK NEDİR?
BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUNUZ?
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
YARATICILIKTA RİTÜELLERİNİZ VAR MIDIR, NELERDİR?
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
YARATICILIK NEDİR?
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığı nasıl tanımlıyorsunuz?
SELMAN ADA: Biraz uzun olacak cevabım. Çünkü benim işim o mesleğim o. Bazı insanlar yaratıcılığı mesleklerinde kullanmak durumunda biz ise meslek olarak yaratıcılığı seçtik. Bu herhalde ciddi bir temel fark. Yaratıcılık nedir diye sorduğunuz için tam o işi yapan adama sormuş oluyorsunuz. Şey gibi marangozluk yapan adama marangoz nedir diye sorduğunuzda o tahta var aletler var gibi tuhaf bir yanıt verebilir. Ama ben dersime çalıştım biraz.
ALPER ALMELEK: Julian Barnes’ı duydunuz mu? Julian Barnes 21. yüzyılda bir eleştirmen Gözünü Açık Tutmak isimli bir kitabı var. Kitapta bir yaratıcı esere baktığımızda birtakım soruları kendimize sorarız diyor; Eser bizim kalbimizi titretir, bizi düşüncelere sevk eder, hayal kurmamızı sağlar, heyecanlandırır. Hatta biz o eserde bir hüner yetenek görürüz. Ve biz o esere yaratıcı diyoruz. Bunlara katılıyor musunuz?
SELMAN ADA: Hiç fena değil. Bence çok güzel bir açıklama. Ben başka bir yerden açıklayacağım. Halkın normal müzik severlerin de çok farkında olmadığı bir şeyden bahsetmek istiyorum. Önce besteci vardır. Ondan sonra onu icraa edecek sanatçılar belirir. Onların da yaratıcı zekası da çok mühimdir. Onlara yaratıcı demek değil de sadece besteciye yaratıcı demek benimsediğim bir şey değildir. Çünkü beste kağıtlarda sadece bir şekildir. Onu halka sunacak olan sanatçının çok ciddi olması lazım. Sadece bilgi yetmez orada da yaratıcı zeka çok önemlidir.
ALPER ALMELEK: Çok önemli bir konu. Bununla ilgili farklı düşünceler de var. Eğer besteci değilse o zaman, ünlü popçu hiç beste yapmamış harika sesi var ama beste yapmamış hiç. Yaratıcı mı değil mi diye düşünülüyor. Eseri yazmamış ama ona ruh veriyor.
SELMAN ADA: Doğru ona ruh veriyor. Çok iyi dediniz. Genellikle kendi de besteciyse o daha da iyi oluyor. Şairler hep kendi şiirlerini kötü okurlar derler. Ben bunun tersini yaşadım Tarih Günersel ile. O kendi şiirlerini çok iyi okuyor. Başkalarının şiirlerini de çok iyi okur. O büyük bir dahidir. Yaratıcı besteci yarattı notaları verdi sanatçı aldı besteye çalıştı. Sanatçı ile besteci arasındaki ilişkinin mükemmelliyetine bağlı olarak, eğer icraa eden sevmişse o besteyi ciddiye almışsa o eser yaşar. Halk ile alakası yoktur. Mesele daima sanatçı ile bestecinin arasında gelişir. Çünkü ekmek parasıdır sahne sanatçısının o besteciyi oraya koyduğu zaman alkış alacak mı? Oraya başka bir şey koyunca ben bununla hayatımı kazanabilir miyim sorusu çok önemlidir.
ALPER ALMELEK: Son beş dakikada vermiş notayı. Notayı tenora beş dakika önce vermişler sen bunu öğrenirsin hemen diye.
SELMAN ADA: Onun da popüler olma nedeni çocuk şarkısı formatında olmasıdır. Bu tamamen büyük bir zeka işidir. Çocuk şarkısı da olabilecek nitelikteyken virtüöze gerektiren bir yer vardır. Orası zordur. Ama onun o çocuk şarkısı özelliğinde yazılmasıdır çok tutması. O besteci ile icraacı sanatçılar arasındaki mutluluk sahnede seyirciye yansır. Seyirci de o mutluluğu alır. Şimdi bu ilişki böyle gitmezse seyirci bunu hisseder. O yüzden sahnedeki icraacı ile evindeki besteci arasında muazzam bir simbiyoz lazım. Baba bir ahenk lazım.
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
ALPER ALMELEK: Çocukluğunuzda aileniz sanata olan eğiliminize destek oldular mı?
SELMAN ADA: Ailem çok destek oldu hemde baya. Babam varını yoğunu kullandı her şeyini sattı. Çok destek verdi. Ondan sonra devlet eğitimime destek verdi Paris’te. Ondan sonra da ben bir yıl daha kaldım. Sonra ben kendi ekmek paramı kazanır hale geldim. Annem babam canla başla destek oldular. İkisi de çok iyi eğitimli insanlardı. Müziğe ve sanata çok düşkün insanlardı. Konsere, sinemaya, operaya giden insanlardı. Dolayısıyla iyi bir ortamdı. Yoksa belki de ben bırak bu işleri devlet su işleri noktasına gelirdim.
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
ALPER ALMELEK: Aile bir yana usta çırak ilişkisine inanıyor musunuz? Sizin eğitiminiz sırasında ustalarınız oldu mu? Kimlerdi? Size nasıl etki yarattılar?
SELMAN ADA: Kelime olarak ben hiçbir şeye inanmam. Sadece gördüğüme inanırım. Ona da inanmam aslında belki yoktur derim. Şimdi ama güvenir misin? Evet usta çırak ilişkisine güvenirim. Sizin deyiminizle inanırım. Zaten tersini kabul etmem. Başka fikir ile görüşmem işi bildiğim için. İşi bilmeyenler nasıl yapıldığını tarif ederler. Ben işi yapan marangozum. Usta çırak ilişkisi temeldir. Ama dünyada mahvolmuş durumda çok az yerde var. Benim büyük şansım vardı. Başlangıçta Ferdi Ştatzer gibi bir adamla çalıştım. Arkasından Ulvi Cemal Erkin, Mithat Fenmen ile çalıştım. O tam bir usta çırak ilişkisi kurmuştu benimle. O benim okuldaki resmiyette reşiftaj hocamdı. İlk görüşte çalma hocası. O benimle hiç o dersi yapmadı. Ben her hafta yeni bir şeyler yazıp ona götürüyordum. O da çal bakalım deyip dinledikten sonra bana birtakım yeni imkanlar öğretiyordu. Mesela şöyle bir imkanı kullanabilirsin bu eserde diyordu. Biz iki sene büyük insanla çaktırmadan bestecilik çalışmışız. Hiç kırmazdı. Çok iyi bir psikologdu. Mithat Fenmen de keza çok iyi bir piyano eğitimcisiydi. Oradan Paris’e gittiğim o zaman tüm dünyanın meşhurlarından Pierre Sancan, gelmiş geçmiş en iyi piyanistlerin hocasıdır. Usta çırak ilişkisini orada gördüm. Ustanız piyanistse siz dar bir çerçevede piyanist olursunuz. Ustanız eğer piyanist ve orkestra şefiyse sizin biraz piyanistlik çerçeveniz arttığı gibi şeflik çerçeveniz de artar. Eğer ustanız piyanist, orkestra şefi ve besteciyse o zaman sizin ufkunuz geniş olur. Usta çırak dediğiniz işin temelinde bu çok yönlü hoca meselesi önemli. Yaratıcı zekanın gelişmesini temin edecek en önemli şeylerden biri de alanlar arası bir konu müzik ama mesela biri şeflik biri bestecilik vesaire bütün bunları bir araya getirebiliyorsa ve az buçuk derin eğitimlerden geçiyorsanız bunlar arasında ilişki kuruyorsunız. Dediler bana sizin hocanız kim? Ben de Bach, Beethoven, Mozart bunlar hocamdır tabiki de. Bunlar ölmüş ama hocam dediler. Ben de neresi ölmüş bütün eserleri ortada dedim. Sen bir hocadan ne öğreneceksin? Eserlerine bak öğren. Bu işin sırrı budur. Bir sanat öğrencisi hocadan bir şey öğrenmeye çalışıyorsa budaladır. Bir sanat öğrencisi mutlaka keşfetmelidir kesinlikle öğrenmemelidir. Usta ise kesinlikle öğretmemeli keşfettirmelidir. Bunu başarabilirse usta çırak ilişkisi olur. Öbür türlü öğretmen öğrenci ilişkisi oluyor. Usta çırak ilişkileri çok eski zamanlarda şöyleydi, evine gideceksin odasında orada kenarda kirli çorapları musluğun altında yıkayacaksın, masayı sileceksin tozu varsa alacaksın. Hocanın sana önceden verdiklerini kopya edeceksin. Tabi fotokopi makinası yerine el var. Siz başka eserleri kendi kağıdınıza yazabildiğiniz kadar yazıyorsunuz, o sizde kalıyor. O zaman müziği öğreniyorsunuz. Bach’ın bir eserini yazarken, kopya ederken çok öğreniyorsunuz. Bu eski usüller kalktı. Gidip çorap yıkamıyorsunuz, toz da almıyorsunuz ama orada bir de fotokopi konusunda da çok şey hocalar git şunun fotokopisini çek de diyebiliyorlar. Çok rahatlatıcı şeyler. Ama yine de feyz açısından onun bir cümlesi bile çok değerli olabiliyor. Mesela varye etme yeteneğini geliştirmelisin demiştim birisine. Gitti onun üstüne çalıştı çok geliştirmişti. Bir fikri söylediniz ama aynı fikri bir kere daha söylemeniz gerekiyor, fark yaratmanız lazım. Ayşe’nin gözünden anlatmışsınız bir de Ahmet’in gözünden anlatın diye.
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
ALPER ALMELEK: Derste Yaratıcılığı işlerken üç hazırlık sürecinden bahsediyorum. Tabi bunlar arka arkaya gelmek zorunda değil. İç içe de olabilir. Ama insanlar yaratıcı olmak için üç aşamadan geçiyorlar. Bunlardan bir tanesi ruhun hazırlanması. İkincisi gözlem yapıyoruz ve üçüncüsü hayal kuruyoruz. Öğrencilerime egzersiz yaptırıyorum. Kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir yere gidin ve kendi kendinize kalın düşünceler gelsin. Hatta küçük bir yansıma yazmalarını istiyorum. Kompozisyon yazmalarını istiyorum. Ben niye burayı seçtim ruhum huzura kavuşsun diye. Bunları tek tek size sormak istiyorum. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz? Sizin kendinizi huzurlu hissettiğiniz, gittiğinizde mutlu hissettiğiniz bir yer var mı? Eviniz olabilir, atölyeniz olabilir, Belgrad Ormanı ya da Taksim olabilir ya da bir bank herhangi bir yer?
SELMAN ADA: Çok güzel soru. Benim için öncelikle temel olarak ritüelik anlamda odam var. Şu an aslında oturma odasının bir köşesini işgal etmiş durumdayım. Sebebi deniz görüyor olması. Fakat yıllarca duvara bakarak beste yaptım. Siz o ritüelik mekana girdiğiniz zaman sakinlik sessizlik çok temel bir şeydir. Odanın kokusundan kağıtların kokusuna kadar size bir sükunet verir. Ben o suküneti çok seviyorum. Orada sizi rahatsız edecek telefonların hepsi kapalıdır. Sizi üzecek kapı zili bile olmamalıdır. Yan tarafta birisi müzik bile dinlememelidir. Ben çünkü tuvalini tamamen doldurmuş bir ressamın resminin üzerine resim yapmak istemiyorum. Boş olacak duvar. Müziksiz sessiz olması lazım. Mesela seçim müzikleri ya da ezan sesi geliyor dışarıdan nefret ediyorum. Müziği insan kafasında yaratır. Ben piyano çalarak beste yapmıyorum. Daima kafamda yapıp kağıda geçiriyorum. Flütler burada girecek, klarnetler burada duracak vesaire. Çok önem arz ediyor evinizde huzurunuzu temin etmeniz. Herkesin sistemi de değişebilir fakat Aşkı Memnu’yu yazarken karar almıştım bir süre araştırma yapacağız. Serveti Fünun dönemi bir romandır o Halit Ziya Uşaklıgil’in. Onun özelliği İstanbul’da bir yalıda geçiyor, kısmen de Büyükada’da yazlıkları var orada geçiyor. Ben zaten Heybeliadalıyım. Annem Büyükadalı. Bu araştırma döneminde yalılara gittim. Kenarında oturdum. Zillerini çalıp birlikte on dakika oturabilir miyim hiç konuşmasak da olur falan dedim. Hay hay buyurun deyip kapılar açıldı hatta premiere gelindi. Ben bu arada o ilhamın nasıl geldiğini koklamam lazım meselesi var. Küçüklüğümde annemle Beyoğlu’nda yürürken ud sesleri gelirdi sokaklardan. O ud seslerini hayal ettim. Onları bazı yerlerde kullandım. Süleymaniye Mahallesi beni çok etkileyen bir yer. Çünkü eski İstanbul’u orada hissedersiniz. Cumbalı evler… O eski yaşantıyı eskiden kalmış bir kaç yerden biridir. Oralarda hissedersiniz. O yüzden orada sırf bir dini nikah sahnesi vardır operamda. Sırf bunun için müftülüğe gidip eski usül dini nikahlar nasıl kıyılırdı diye metin araştırıp buldular. Bu metinler geldi onun üstüne Tarık geldi.
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
ALPER ALMELEK: Aslında burada gözleme de girmiş oluyoruz. Kişi yaratım sürecinde gözlem yapmak durumunda. Siz yalıya, müftülüğe gidip gözlem yaptınız eserinizle ilgili.
SELMAN ADA: Tabii. Şimdi bunlar sizi o ruha yaklaştırıyor. Sanki sürrealist bir filmmiş gibi. Her şey gerçeküstü. Hiç başkaları yok. Hiç insan yok bir şey yok. Sadece üç kişiyi görüyoruz. Sadece o evlere yalılara bakıyoruz. Konsantre oluyoruz. Şimdi böyle düşününce onun size verdiği duygusal, ruhsal gıda. O gıda ile eve geliyorsunuz. Termosun kapağını kapatıp soğumasın diye odanıza geliyorsunuz. Odanıza girince başlıyorsunuz. Onları not alıyorsunuz. Önemli yerler, önemli duygular. Metin ile çok iştigal ediyorsunuz. Metin önce hazır oluyor, onun üstünde sonra oynuyorsunuz. Altı ay metin üstünde çalıştık beraber. Bu altı ayda bir tek nota bestelemedik. Ondan sonra hızlı biçimde yazdım. Çünkü iyice birikimler hazırdı. Bu şeye benziyor önce masayı yapmak için bilmem ne tahta bulacaksın, sonra aletlerinizi çıkarıp bilmem ne yapacaksınız hangi model olacak modeli çizeceksiniz vesaire. Bence sizin bütün dedikleriniz doğru. İşi sırf yaratıcılığa bağlayan insanlardan çok rastladığımızı zannetmiyorum var tabi. Beş, on kişi vardır rastladığınız Türkiye’de Devrim Hoca gibi. Her sanatçının da başka yöntemleri olur ama sonuç aynı kapıya çıkıyor.
ALPER ALMELEK: Peki kişi gözlem yeteneğini nasıl geliştirebilir sizce?
SELMAN ADA: Bilmiyorum ama sanırım bir alışkanlık. Eğer gözlem alışkanlığı varsa o giderek artıyor.
ALPER ALMELEK: Olabildiğince fazla kaynak mı görmeli kitap mı okumalı?
SELMAN ADA: Kitap çok yardımcı oluyor açıkcası. Ama farklı alanlara da girmeli. O devirde yapılmış resimlerden tutun da yazılmış kitaplara kadar. Ben mesela Serveti Fünun Edebiyatı çalıştım. Ve karşıma Tevfik Fikret çıktı. Ne alakası var Aşkı Memnu ile demeyin. Adnan Bey’e söylettik. Orada sözler Tevfik Fikret’ten alınmış. Muazzam bir şair o. Ben Osmanlıcaya çok meraklıyımdır. Oldukça da gelişmiş bilgilerim var. Ona rağmen ben Tevfik Fikret’i çalışırken lügat yanımda çalıştım. Çalışmadan olmaz. Sonra şu kararı verdim şiirde Tevfik Fikret gelmiş geçmiş en büyük dahidir. Bugün kimsenin gelemeyeceği bir düzey. Ben altı ay Tevfik Fikret inceledim. Hiç nota yazmadım. Okudum, çalıştım. Sadece okuyarak olmaz. Okuduğunuz şeye çalışacaksınız. Bakın not dediniz ya siz üstüne çalışacaksınız. Bir takım onlardan hangisi size lazım bir hamur yapacaksınız sonra da böreği açacaksınız. Yeterince malzemeyi koymadan olmaz. Mesela yumurtayı unuttuysanız makarna kötü olur. Sonuçta hiçbiri bunların bir olağanüstülük değildir. Belki de sadece bir kıvılcımlar var. Mozart nasıl öyle oluyor da öyle oluyor gibi. Rahmaninov nasıl öyle oluyor mesela. Size biri imam bayıldının nasıl yapıldığını göstermiş. Siz eve gidip yapıyorsunuz ama başka bir formülle. Sizin zeytinyağınız Ayvalık’tan mesela. Bestecilik de öyledir. Onun için mutfaktan mutfağa da değişir.
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
ALPER ALMELEK: Eseri yaratırken hayal de kuruyorsunuz. Siz bu hayalleri notaya geçiriyorsunuz. Hayal kurma konusunda tavsiyede bulunabilir misiniz? Bir kişi bu özelliğini nasıl geliştirebilir?
SELMAN ADA: Önce uçan halı gibi böyle şeyleri sevmesi lazım. Biraz gerçekdışı olan şeyleri sevmeli. Hayalperest olmalı. Hayalperestlik bizde bırak o işleri gel şuraya gibi eleştirilere uğrar. O yüzden bu milletten bilim adamı, sanatçı zor çıkar. Bilim adamı, sanatçı, filozof bu üç mesleği becerebilmek için hayallerinize kimse ket vurmamalı. Hayal etmeyen adam zaten boşuna yaşıyordur. Çok fazla başkalarına tabi olarak yaşıyor demektir. Sizin kendinize ait bir arka bahçeniz olmalı. Öğrencilerinize benden mesaj, herkes kendi bahçesini uğraşıp yapsın. Hayal bahçeniz kendi bahçenizdir. Herkes kendi sevdiği çiçeklerle yapsın o bahçeyi. Kendi sevdiği meyve ağaçlarını diksin. Kendi bahçesini oluşturmayı tavsiye ediyorum. Ancak bazı formül bahçelerden ilham alınabileceğini de vurguluyorum.
ALPER ALMELEK: O zaman Dali’ye geçiyoruz buradan. Taklit etmeyen sanatçı sanatçı değildir diyor.
SELMAN ADA: Sarkis de böyle söylüyor. Sanatçının babası en hırsız olandır. Ama orada hırsız derken olduğu gibi fikri almak değil. O fikri başka yerde bambaşka şekilde kullanabilirsin. Meseleyi anlayabilmek lazım. Zaten siz o zaman o kadar kitap okudunuz. Neden okudunuz? Kendinize malzeme olması için okudunuz. Öğrencilere bir mesaj veriyorsunuz. Belki siz bunları kitaplaştırıyorsunuz. Sizin bahçeniz başka insanlara ufuk olabilir. Onlar sizin bahçenizin aynısını yapmak zorunda değil ancak çok etkilenebilirler. Bu etkilenmelerle sanatçı olunur.
ALPER ALMELEK: Peki sizce bir insan hayal kurmasını geliştirebilir mi? Nasıl geliştirebilir?
SELMAN ADA: Kendi bahçesinden başka bahçesinin dışarı çıkmadan başka bahçelere girmeden. Kapatıyorsun kendini yani. Yalnız olacaksın. Yalnızlık işin çok temelinde var. Ama bu yalnızlık sürekli değil önemli ölçüde iyidir. Çok sevdiğiniz insanla aynı evde oturuyorsanız, mesela ben 41 yıldır eşimle oturuyorum ve onu çok seviyorum. Ben hiç rahatsız olmuyorum. Bir de bana katkısı var.
YARATICILIKTA RİTÜELLERİNİZ VAR MIDIR, NELERDİR?
ALPER ALMELEK: Ritüellerden bahsettiniz. Salonunuzda küçük bir köşeden bahsettiniz. Duygu arındırmakla ritüeller iç içe geçmiş konu. Mesela siz Süleymaniye’ye gidiyorsunuz. Orada olmak sizi mutlu hissettiriyor. Ritüeller kimilerine göre saat ve mekan olarak değişebiliyor. Maupassant 11 yıl boyunca her sabah yedide masaya oturup öğlene kadar beş saat çalışıp yazı yazıyor. Ama her sabah bunu yapıyor. Sizin böyle bir şeyiniz var mı?
SELMAN ADA: Benimde böyle. Maupassant ile akrabalığım mı var acaba? Benim şöyle sabah yedide başlıyorum akşam yedide bırakıyorum. Akşam yediden sonra hiçbir şey çalışmıyorum. Ve dünyanın en aptal filmlerini buluyorum. Çünkü o beni rahatlatıyor.
ALPER ALMELEK: Günde on iki saat çalışıyorsunuz öyle mi?
SELMAN ADA: On, on bir saat arası çalışıyorum. Arada yemekte en çok yirmi dakika duruyorum. Kahve molası veriyorum on dakika. Otuz dakika gibi toplamda. Onun dışında telefonlarım hep sessizde kalıyor. Akşam kontrol ediyorum. Beni artık bilenler alıştı. Ben bu şekilde 76 tane eser yazdım. Çoğu büyük çaplı. Konçerto, oda müziği, senfoniler, eğitim müzikleri. Eğitim müziklerinin memleketimiz için önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bizde müzik eğitimi az. Üreten toplumlar asırlar geçiriyor, üretmeyen toplumlar öğretmeden asırlar geçiriyor. Mesela siz Aydınlanmayı, Rönesansı biliyorsunuz, Maupassant okumuşsunuz biliyorsunuz ama başkaları bilmiyor. Başka önemli şeyler de var. Balzac da okuyacaksınız, Dostoveyski de var. Gogol da okuyacaksınız. Gogol’ün bir hikayesini besteledim ben.
ALPER ALMELEK: Dostovetski demiş ki biz hepimiz Gogol’un Paltosu’ndan çıktık.
SELMAN ADA: Doğru demiş. Ben de Gogol’ün Paltosu’nu opera haline dönüştürdüm. Ben hiçbir şeye inanmıyorum ama kendi yazdıklarıma inansam mı acaba diye düşünüyorum bazen. Bu da çok uçuk gelebilir. Ama beğenmezsem hepsini çöpe atıyorum. Zannetmeyin ki kendi yaptıklarımdan da rahatsız edenler de olmuyor.
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
ALPER ALMELEK: Başarısızlık yaşadınız mı? Bununla nasıl baş ettiniz? Ya da yaratıcı bir insan başarısızlıkla nasıl baş etmelidir?
SELMAN ADA: Önce yaratmamak tavsiyem. Önce ilk işiniz yaratmayacaksınız. İşiniz sanatsa sanat yapmayacaksınız. Önce yapmayacaksın. İkincisi yapmadan evvel ciddi hazırlığın olmalı. Sonra yapmaya başlarsan bunu iyi ölçüp biçmen lazım. Eğer iyi olmadığına dair şüphen varsa onu hemen çöpe atman ya da yeniden yazman lazım. Bir daha çalışacaksın. Bu kendinizle yaptığınız bir iddiadır. Başarısız olacağınızı hissediyorsanız zaten ondan vazgeçin. Şimdi ben mesela genç yaşlarda büyük bir eser yazayım dedim. Başarısız olacağımı anladım bıraktım. Neydi eksiklik? Duygusal dünyamda ilham kaynağım vardı, yeteneğim de vardı; fakat bilgi konusunda yetersizdim. O zaman Paris’teydim. Altı yıl hiç beste yapmadım. Düşündüm altı yıl. Düşünmek çok ciddi bir dönemdir, trans gibi bir dönem. Meditasyon diyorum ben ona. Kafanızda her şeyi medite edeceksiniz. Ve kendime koyduğum hedef şuydu; Eğer ben başka bir şey söyleyebileceksem beste yaparım. O güne kadar beste yapmıştım. Bu bir dönemeç, kendini sineye çekmek gibi bir şey. O zaman yaşım yirmili yaşlardı, altı yıl hiç beste yapmadım sadece önceden yaptıklarımı rötuşluyordum. Ama yeni bir şey yazmadım. O sırada Schönberg, Alban Berg falan onları dinliyorum. Bir gün Bartok dinlerken ilk kararı öyle verdim; bir şey yazmayayım ben bunları tekrar edeceksem, yeni bir şey söylemeyeceksem, benim başka bir dilim yoksa ben yazmayayım. Ondan sonra kendi mutfağımın ürünlerini toplamaya başladım. Hani o yaratıcılığı besteleyecek olan unsurları müzikal açıdan olsun. Ama eser tanıdım. Bir insan kaç eser dinleyebilir ya da nota okuyabilir? İşte bunun en zirvesi altı yıl onlarla uğraştım. Sonra kendi yolum ortaya çıkmaya başladı. Artık erteleyemeyeceğim bir opera yazmam gerekiyordu. Türkiye’ye döndüm Tarık ile tekrardan buluştum. Artık uzun zamandır ertelediğimiz şeyi yazacağız. Bu ilk operam Ali Baba meşhur olan. Ondan evvel on beş yaşımızda tanıştırıldık. Ben ilk tanıştığımızda ona dedim ki ben ileride operalar yazmak istiyorum vibratoları da sen yazarsın. O da o dönemde vibrato denemesi yazıp getirmişti. Ben de Tarıkcım henüz hazır değiliz ne sen ne ben demiştim. Bu olaydan tam yirmi yıl sonra ben o zaman kırılmıştım dedi. Ama haksız olduğumu zaman öğretti dedi. Ona tavsiyem şuydu sen Şehir Tiyatroları’na gir aktör ol, rejisör ol. Ben operaya geçeyim. Başarısızlığın en büyük nedenlerinden biri hazır olmadan bir işe soyunmaktır. Siz önce hazırlık dönemlerinizi adam gibi yaparsanız başarısızlık uzaktır. Ama gerçekten adam gibi yaparsanız. Esas olan budur. Kendinizi kandırmak kolaydır dünyada her insan için. Biz kendimize çuvaldızı batırmalıyız. Hatta tornovidayı batır. Sanatçı olacaksan matkapla kendini deleceksin önce. Çünkü o pişme dediğimiz şey. Ben Ravel kadar bu işi biliyorsam şimdi artık yazmaya başlayabilirim. Ama aslında yine de yazmamalıyım. Onun kadar bilmek yetmez. Siz ne diyorsunuz meselesi var. Şimdi ben onu yapıyorum, siz ne diyorsunuz meselesini yapıyorum.
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ
ALPER ALMELEK: Biz biraz önce üç şeyden bahsettik. Ruhun hazırlanması, gözlem ve hayal kurmak. Bu üçünü iç içe yaşadığımız zaman kapı çalıyor tak tak tak ve karşınızda İlham Perisi. İlham Perisi geldiğinde ne hissediyorsunuz? O heyecanı tanımlayabilir misiniz?
SELMAN ADA: Bir trans halidir o bence. Tıpkı şamanların deli hareketleri gibi. Onun gibi bir trans halidir. Vücut transandantal bir yere gittiği için sanki ruhunuzla tek gerçekten bir yerlerden dikte ediliyor noktasına kadar gelinir. Bunları Tanrı mı yazdırıyor acaba diye. Tabi bunların hepsi illüzyondur. Ama bunların hiçbiri boşuna değildir. İlham böyle bir şekilde anlatılabilir belki. İlahi bir güç gibi var ama teknik de çok önemli. Teknik yazıyorsunuz genelde. Ama o sükunetin ve ritüellerinizin sunduğu noktadan çalışabiliyorsanız o ilham geliyor. Rahatsız edilmeyeceksiniz. Kapı çalmayacak, telefon çalmayacak. Seni kesen bir şey olmayacak. Eskiden televizyonlarda olurdu. Tam maçı izliyorsunuz küt kesiliyor, sinir olurdunuz. Her türlü müdahale bozar.
ALPER ALMELEK: Peki o İlham Perisi geldiği an büyük heyecen hissediyor musunuz?
SELMAN ADA: Tabi o yerinizde duramayacağınız bir kalp atışı yapar. Tansiyonunuz değişir.
TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?
ALPER ALMELEK: Bugünün teknolojisi sizin yaratıcılığınız için avantaj mı yoksa hiçbir fonksiyonu yok mu ya da köstek mi oluyor?
SELMAN ADA: Teknoloji ile ilişkisini tutturamamış hiçbir büyük besteci yok. Teknoloji hangi devirdeyse en yakınından takip eden adamlardır yaratıcı zekalar. Ben mesela bilgisayarı birinci sınıf kullanırım. Nota yazımı konusunda teknolojiden çok yararlanıyorum. Tabi ki hiçbir bilgisayar nota yazımında benim gibi yazamaz gibi bir seviye kazanıyorsunuz. Bu anlamda teknolojiyi iyi kullandığımı söyleyebilirim. Pdfe çevirip size yollayabilirim besteleri gibi bir çok şeyi kullanmak önemli. Bir de ben sesle ilişkimde sesi duymak zorunda değilim. İçimden duyduğum sesi besteliyorum. Bu da benim ekranım. Ekranım evde kocaman dikey, nota kağıdının çok daha büyüğünü düşünün. Orkestra için yazarken üzerinde kırk tane elli tane porte var. Dört mezur elli porte gidiyorsunuz. Büyük bir formasyon için yazıyorsanız. Onun için büyük bir ekranım var. Göz için çok önemli. Boş duranları da görmeniz lazım. Yazayım sonra bakarımla beste yapılmaz. Bestecilik hafızası diye de bir şey var. Çok enteresan kısa hafızadır. Kısa hafızanızda tutup onu yazmanız gerekiyor. Teknik kullanıyorsunuz. Fikri yazdınız. Sonra kopyala yapıştır ile yerini değiştirip bir tane şeyle uğraşıyorsunuz. Ama gelen fikri notaya çevirecek kadar hızlı olmak var. Sizin hızınız yavaşsa boku yersiniz. Noter katibi gibi hızlı yazmanız lazım.
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Genç yaratıcılara ne önerirsiniz?
SELMAN ADA: Türkiye’delerse eğer mutlaka başka bir ülkeye gitmeleri, gelişmiş bir ülkeye ve orada kendi eğitimlerini devam ettirmelerini öneririm. Mesela Türkiye’de doktora yapmış bir adamın gidip başka bir yerde lisans öğrencisi olmasını tavsiye ediyorum. Mütevazi olup öğrenmenin sonu yok. Çok dürüstçe kendini ölçüp, bilmediği alanları da kapması için başka yerde kuvvetli eğitimlere ihtiyaç duyması gerekiyor. Varsa evdeki halıları, arabayı satıp başka bir ülkeye gidip eğitim almaya para harcaması gerekiyor. İkincisi ise yazmamak. Yani besteciyse yazmamak, piyanistse çalmamak. Çalışmak. Yazmaya çalışmak sonra yazmak. Egzersiz şeklinde çalışmak. Mesela yarışmaya gireceksin Boğaz’ı yüzerek geçeceksin. Sen ona çalış ama yarışmaya girme gibi bir şey bu. Baktın derecen iyi gidiyor sonra dönersin. Son söyleyeceğim ise şu hayal gücünüzü bileyin bıçaklarını bileyen kasap gibi. Ve her gün egzersize oturun. Sabah erken çalışmayı tavsiye ediyorum. En geç yedi buçukta masanıza oturun. Başka bir iş için para kazanıyorsanız eğer yaratıcılığınızın çok büyük bir bölümünü kaybediyorsunuz. Emeklilik işi gibi biraz ya da rantiye işi. Tavsiyem rantiyeyseniz bu işlere girin yoksa başka bir iş yapın. Ben çünkü çok zorlandım. Ömrümün büyük bir kısmı şeflikle geçti ya da konservatuvarda hocalıkla. Halbuki yine de iyi çalıştım. Zamanı çok iyi planlayabiliyordum. Kendi bahçem var ben kendi bahçemle uğraşmalıyım. Uğraşmazsanız otlar ürer ve oranın artık zevki kaçar. Biz çalışma kelimesini her şey için kullanıyoruz. Esasında kendimiz için olan çalışma önemlidir. Öteki hizmet satıyoruz. Hizmet satmakla çalışmayı birbirinden ayırmak lazım. Biz zamanımızı satıyoruz. O konuda çok cimri olmamız lazım. Çok zamanda az para satıyor adam mesela. Kendimiz için çalışmamız gerekiyor. Bir eseri yazmak çalışmak değildir. Yazmadan evvel yaptıklarınız çalışmaktır.
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Peki sizin etkilendiğiniz başka besteciler ya da akımlar var mı?
SELMAN ADA: Evet var tabii. Benim en dikkate değer bulduğum bestecinin başında Ferit Tüzün gelir. Bıraktığı eserler muhteşem. Kıvılcımlar bırakan deha hocalardan Ulvi Cemal Erkin’i çok önemsiyorum. Ondaki renkler ve deha incelikleri Türk Kültürü ve Sanatı için çok önemlidir. Mevcut düzende bu isimler sanki gölgelerde raflarda duruyor gibi. Çok fazla saygı değer birçok bestecimiz var ama bana hitap edebilecek bu ikisi var. Onun dışında çok değerli hocalar var elbette: Adnan Saygun, Necil Kazım, Cemal Reşit Rey gibi isimler var.