YARATICILIK NEDİR?
BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUN?
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
YARATICILIKTA RİTÜELLERİN VAR MIDIR, NELERDİR?
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
YARATICILIK NEDİR?
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığı nasıl tanımlıyorsun?
UTKU VARLIK: Bence yaratıcılık en başında ben yapacağım yaratacağım diyerek ortaya çıkmaz. Bir kere eğilimler var. Onlar bizim çocukluğumuzda hangi atmosferde doğmuşsak ve orada büyümüşsek o aile yapısı sizi bir yere yönlendirir. Benim babam halkevleri kurucularından ve edebiyat öğretmeniydi, evimiz kitap doluydu. Babamın ölümünden sonra 3000 kitabı kardeşimle paylaştık. Şimdi diyelim ki ben bu atmosferde doğduğum zaman beni etkileyen en çok babamın kütüphanesiydi. Babamın kütüphanesinde resimli kitaplar arardım. Mesela Dante’nin Cehennem Bölümü beni çok ilgilendirirdi. Böyle Virgil ile beraber cehennemde dolaşırken yılanlar mılanlar korkunçtu. Bir tohum nereye düşerse ona gore yeşerir. Yaratıcılık dediğiniz zaman bir yere geliyoruz. Ben şeyin farkına vardığım zaman Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretmenim beni yönlendirdi. Sen Güzel Sanatlar Akademisi’ne git dedi. Güzel Sanatlar Akademisi’ne geldiğim zaman birdenbire altı ay sonra korkunç bir atmosfere girdiğimi gördüm. Dedim ki olamaz. Bu kader olamaz. Ben maddi bir adamım böyle bir şey olamaz. Fakat şöyle bir şey var yerine düştüm sanki en güzel yerine, çimenin üzerine. Ve orada yeşerdik. Orada yeşerdiğimiz zaman mesela hocam Bedri Rahmi Eyüboğlu’ydu. Onunla her şeyi tartışırdık. Çevre güzel her şey güzel ve 60 yılları. 60 yılları çok hızlı bir şekildi çünkü ben daha yüksek matematik okudum yani annem istemiyordu akademiye girmemi. Unuttum onu söylemeyi. Ben girdiğim zaman yüksek matematikte yanındaki kürsü Sanat Tarihi kürsüsüydü. Sabahattin Eyüboğlu’yu tanıdım. Dedi bu kitapları okuyacaksınız. Bir su akar bir yere götürür. Yaratıcılık şu siz normal olarak diyelim ki şairler böyle akademiye gitmediler okula gitmediler. Edip Cansever kendi kendine yazdı. Turgut Uyar askerdi. Cemal Süreyya hazinede çalışırdı. Bunlar nasıl o şiire girdiler? Onların içinde bir tek Metin Erol akademidendi. Yani demek istediğim şu, yaratıcılığın hiçbir zaman okulu yok. Şimdi diyeceksiniz ki sen akademiye girdikten sonra farkına vardın bazı şeylerin ne olduğunu. Ama ben ne olursa olsun benim çocukluğumdan gelen kitap kültür oradaki o duygu alanları beni bir yere getirecekti. Katiyyen ben yüksek matematikten devam etseydim bitirseydim orayı analitikti benim kolum. Analitik bence tamamen duygusal bir olay. Analitik matematiğin hayal bahçesi. Sonra şunu anladım ki sonra bu kitapta okuyacaksın. 1965’te hiç kitap yoktu o zaman. Türkiye her zaman bu konuda fakirdi. Akademinin kütüphanesine de birtakım dergiler gelirdi ama müze olmadığı zaman, müzeyle hareketle şey yapamıyorsun. Müze aslında orjinali görmek, okul başlı başına. Ben 1965’te sevdiğim ressamların orjinallerini göreyim diye çıktım Avrupa’ya işte bu kitapta anlattım bir sürü şey. Tamamen yaşanmış şeylerdir. Doğu Berlin’e gittim tiyatroya. Ben orada bir yaz bekledim kapısında. Prova yapıyorlardı. Baktılar ki bir adam bekliyor sakallarıyla bana sordular neden beklediğimi. Ben de onların provası için İstanbul’dan geldiğimi söyledim. Gir dediler.
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığın tanımını nasıl yaparsınız peki?
UTKU VARLIK: Yaratıcılığın tanımı şu, Yunus diyor ki bir şey söylemek gerek. Melekler dahi bilmez ola. Yaratıcılık yeni bir şey söylemektir. Kopyalamak değildir. Yeni bir şey söylemek hiç kimsenin duymadığı bir şiiri yazmak değil de yeni bir bakış açısı getirmektir. Bunun arkasında korkunç sırtımızı dayadığımız büyük bilgin var, kültür. Bütün kaptığımız aldığımız bize ulaşan bütün o bilgi yüküyle biz hareket ediyoruz.
ALPER ALMELEK: Julian Barnes bir sanat eleştirmeni ve yazar. Onun beş tane sorusu var. Diyor ki; yaratıcı olan bir eser bizim beynimizi çalıştırıyorsa, düşüncelere sevk ediyorsa, kalbimizde bir titreşim-duygu uyandırıyorsa, bize hayaller çağrıştırıyorsa birde bir hüner de hissediyorsak o zaman biz o eserden etkileniyoruz ve o eseri yaratıcı ya da sanat eseri olarak görüyoruz. Buna katılıyor musun?
UTKU VARLIK: Açıkça katılıyorum. Eklemek istediğim şu ben uzun süredir sergiler yapıyorum galeride. Galerinin koleksiyonerleri falan geliyor bir süre sonra şunun farkına vardım ki bu adamlar her hafta üç dört sergi görerek artık tükenmişler. Bakıyorlar görmüyorlar. Veya doymuşluk götürüyorlar. Ne zaman ben resimlerimi internette bir yerlere koyuyorum bana gelen akıl almaz yanıtlar var. Bu gençlerin hiçbir tanesi galerilere gitmiyorlar. Onlara ulaştırdığım imaj onlara dokunuyor. Ben hiçbir zaman galeriye girip ‘’Aaa ne güzel mutlu’’ dediğimi hatırlamıyorum. Çok azdır. Resmimi alan adam yirmi yıldır resminize bakıyorum, yirmi yıldır benimle konuşuyor diyor. Çok güzel teşekkür ederim. Ama benim amacım tekrarlar, aynı sergiler değil. Şu an galeriler beni yormaya başladı mesela. Resim bir meta olgusu içinde kendi varoluşunu yitiriyor. Ben her zaman resmin satılmadığı yıllarda resmi özlediğimiz hissettiğimiz yıllar diyorum. İşte onların hepsi çekip gitti.
ALPER ALMELEK: O zaman bu dediğinizden resimde yeni bir şey görmek, heyecanlanmak onu yaratıcı bulmak demek mi? İnternetteki resimleriniz için normalde sergileri gezmeyen insanlar bir eserinizden etkileniyorlar. Ve size yazıyorlar bunu. Yaratıcı olan bir eserden büyük bir heyecan duymak o eseri kabul etmek anlamına gelir mi?
UTKU VARLIK: Hayır şöyle bir şey var; yine gelelim bir söze. O diyor ki şaşırt beni. Şaşırt beni dediği zaman eğer ben birini şaşırtıyorsam yaratıcılık o. Birini şaşırtırsam o zaman kazandım. Şöyle bir şey var, göz görür. İstanbul sözü vardır; etler buzdolabı olmadığı için dışarıya asılırdı ve kasaptan et almak isteyenlerin dışında bütün mahalle köpekleri uzaktan bakarlardı. İşte bir söz var: Bakmakla olsa it kasap olurdu. Yani aslında şöyle bir şey var bakmakla müzeye çok giden bir insan ressam olabilirdi. Ama tam tersi oluyor. Müzeye gitmek resimlere bakmak aslında bir öğreti benim resme girmem için. Ama köpek için değil. Aslında böyle ters bakışlar da olabilir. Şaşırtmak birincildir. Çünkü yeni bir şey yaptığınızın kanıtıdır. Bu iki denge eğer mesela sinemaya gitmiyorsun görmediğin sinema hakkında ne konuşabilirsin? Çok uzun yıllar biz böyle yaptık. Yeni Batı’da olan hiçbir şeyi sanatçıyı tanımadan sanat yapmaya çalıştık. Gördük ki hiçbir şey yapmıyormuşuz. Müthiş diyor mesela rüya gibi diyor. Aslında ben burada şaşırtıyorum. Eğer burada bir şey olmazsa hiçbir şey demiyorlar. Olay bu.
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
ALPER ALMELEK: Sizce yaratıcı bir kişinin profili nasıl olmalı? Hangi özellikleri olmalı? Örnek vermek gerekirse çalışkanlık mesela. Bunun dışında neler olabilir?
UTKU VARLIK: O kadar değişik şeyler yapıyoruz ki. Bir şiirin yazılma süresiyle bir resmin yapma süresi arasında büyük farklar vardır. Yani benim için bir atölye gerekli. Şair bir sigara paketinin üzerine de yazabilir. Ama diyelim ki bir roman yazmak gerektiğinde onun da belki ben yazılarımı sabah dörtte kalkarım saat dört benim ışıkla birlikte atölyeye resme giriştir. Daha önce dedim ya bütün kitaplar birikiyor her şeyi alıyorum. Büyük bir bilgi ve kitap okyanusunda yüzüyorum ama vakitle büyük bir kavga var bu arada.
ALPER ALMELEK: Siz şu an bir ritüelden bahsediyorsunuz sabahları dörtte kalkıp çalışarak.
UTKU VARLIK: Dörtte kalkarım ben. Yazı ve kitap çalışması için. Saat 07:00’de yüzmeye giderim, 09:00’da eve gelirim. Çünkü şunu gördüm bir ressamın en önemli şeyi dayandığı yeri sağlık. Başın ağrırsa şiir yazamazsın, belin ağrısa resim yapamazsın. Mesela Van Gogh’un yaşantısı üzerine gittik büyük bir gezi oldu. Ben onun yaşadığı oda üzerine büyük bir söyleşi yaptım. Büyük bir nevroz içinde. Sanatçıların hepsinde nevroz vardır. Bipolar olabilir her şekilde olabilir. Gerçekten sanat yapan bir kişi var oluşunda dingin bir adam değildir. Yüzde yüz onu götüren birtakım çalkantılar, duygusal durumlar vardır. Duygusal dediğim mesela beni götüren tamamen karabasandır. Ben kendi kendime karabasan yaratırım. Ben yattığım zaman uyumadığım sürece olmadık şeylerle kendimle hesaplaşma ve birtakım ufak engeller takıntılar yaratırım ki kendime beni dışa vurup zorlasın diye. Gerçekten öyle. Çünkü benim sevdiğim izlediğim bir sürü yazar dışa vuruşu çok iyi, anlatımı güç, kurgusu derindir. Basit ufak şeyler beni etkilemez, sinemada da aynı şekilde. Çünkü ben uzun yıllar sinema yapmak istedim. Resim bir yerde dışa vuruş olgudur. Ama sinema baştan aşağıya resmin düşlediği, resmin olmak istediği bir takım olguların olayıdır. Tek başına bir olay değildir. Tiyatro ile birlikte çalışan, içinde müzik olan bir bütündür. Ben operayı sevmem mesela. Çünkü operada müzik bir konumda işlenmiştir. Öbür taraftan tiyatro girer içine ama hiçbir şekilde oturtulamaz. Bu nedenle beni götüren her şey bir yerde dışa vuruş olması lazım. Aslında sanat o. Ben bir gün bir yerde şunu dedim, çok eskiden 70 yıllarında Türkiye’nin politik olarak en zor olduğu yıllarda, tavır alıcı birtakım politik resimler yaptım. Paris’te akademideydim o zaman. Bunları yaptım, çevremde çok beğeniliyor. Altı ay geçtikten sonra bir baktım resimler politik başka bir yerde dönüyor, başka hiçbir işlevi yok. Beni rahatsız etmeye başladı ben de yaktım hepsini. Sonra benim başka bir döneme geçişim resim bir yaz denizi gibi olmalıdır. Beni çok alıp uzaklara götürendir.
ALPER ALMELEK: O zaman yaratıcı hayalperest olmalıdır.
UTKU VARLIK: Açıkça evet. Evren beni çok fazla ilgilendiriyor. Biz nerede olduğumuzun farkında değiliz. Yani diyor ki mesela Sombrero Galaksisi’nde bizim güneş gibi yüz milyar güneş var diyor. Birdenbire saymaya başlıyoruz, korkunç bir olay. O zaman dedim ki ben bir gün acaba evren beynin bir sanrı bahçesi. Beyin bize bir takım oyunlar oynuyor. Aslında o boyut. James Turrell diye bir adam var. Nasa’nın çalıştığı bir sanatçı. Adamın tezi ışık ve karanlık. Biz aydınlanıyoruz ama öbür taraf karanlık. Yani hayat bir karanlıktan bir karanlığa giderken ortadaki ışıktır diyor.
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
ALPER ALMELEK: Çocukluğunuzda kendi aileniz size sanatçı olmanız için destek oldular mı?
UTKU VARLIK: Olmaz olur mu dehşet. Babamın kütüphanesinde ki o bütün resimli kitaplar, benim sürekli karıştırdığım aile albümündeki sırf o sepya ve netlik yüzünden ben fotoğraf da çektim. Fotoğraf numerik olmadan önce 2006’ta çok güzel bir galeride sergi yaptım. 40 tane dostumu kendi ışıklarında evlerinde çekilmiş fotoğrafları portreledim. İsmi de ‘Siyah Beyaz Dostluklar’. Amacım benim aile fotoğraflarının içindeki netliği yakalamak. Tabi hemen sonra ne oluyor? Desenler çiziyorsunuz. Mesela babam öğretmendi Ankara’da. Resim öğretmeninin evine gittik. Ben adamın o zaman ki bir şövale resim kutusu, kutunun içinde bir tales. Ben tek tek açıp onların hepsini kokladım. Ama benim o zaman zannettiğim olay her rengin kokusu ayrıdır diye. Ve ben her gittiğim yerden pikselleri alırım nereden bulursam. Mavi yok olmaya başladı. Şimdi göreceksin ki ben orada sana koklatırken kokusunu. Ben hep kitaptan bahsediyorum. Ama çünkü koku benim tezim. Son olarak buldukları bir olay insanda belli bir yaşlardan sonra koku yok olduğu zaman ölüm daha yakınmış. O zamanlar annem de çok destek oluyordu. Şimdi şöyle bir şey var. Ben sürekli olarak çevremdeki kişileri çiziyorum. O zaman tek referans Çallı’ydı. Çallı gibi resim yapıyor denirdi. Herkes benim resim yaptığımı kanıtlardı taa liseye kadar. Lisede benim öğretmenim Fethi Kayaalp’ti resim öğretmeniydi. Sonra akademiye döndü Sabri Berken’in asistanı olarak. Sonra ben devlet bursu alıp Paris’e giderken Sabri Berker ve Fethi Kayaalp sen buraya döneceksin dediler. Ben baktım ki Türkiye karmakarışık dönmedim bir mektup yazdım.
ALPER ALMELEK: O zaman ailenizin size tam olarak destek olduklarını söyleyebiliriz.
UTKU VARLIK: Babam zaten çok erken öldü. 47 yaşında öldü. Annem çok destek oldu, çevrem çok destek oldu. Bütün yakınlarım bana sanki resimle doğmuşum gibi baktılar.
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
ALPER ALMELEK: Peki usta çırak ilişkisine inanıyor musunuz? Sizin ustanız oldu mu? Bedri Rahmi’den bahsettiniz.
UTKU VARLIK: Bedri Rahmi’nin atölyesine girdiğiniz zaman bir sene desen öğrenirdin o zaman. Bir de sen öğrendikten sonra ona galeri derdik. Galeriden sonra bir atölye seçerdin kendine. Beş altı tane atölyesi vardı. Nurullah Berke, Ali Çelebi, Zeki Faik İzer falan Bedri Rahmi o zaman Neşet Güman’ın atölyesi yoktu. Bedri Rahmi Amerika’ya gittikten sonra o gelmişti bize. Şimdi ben Bedri Rahmi’yi seçtim. Gittim ben geldim dedim. Bana ilk sorusu şu oldu ustan kim dedi bana. Hocam ustam John Vu dedim. Yanlış telaffuz etmişim meğer. Baktı tamam dedi. O Bedri Rahmi’nin sevdiği sanatçıydı. Amerika’dan döndükten sonra ise şey oldu iki renk çalışan bir sanatçı ismini unuttum. Bütün bu hocalar Paris’te 30 yıllarında etkilendikleri ressamlar sıradandı. Aslında hoca olsam önce Vermeer’i anlatırım bir yerde. Resim öğrenmek hiçbir şeyle ilgisiz. Bence resim nasıl öğrenilir? Resim bir tekniktir. Resim tekniği dersi vardı akademide fakat onu verecek kalitede adam yoktu. Ayrıca o resim tekniğinin atölyesi olması gerekir. O atölyede sen pigmayı kullanmayı, tuvali germeyi öyle öğrenirsin.
ALPER ALMELEK: O zaman bir ustanız olmadı mı?
UTKU VARLIK: Benim ustalarım dışavurumculuk, mistik. Yani ben Vermeer’i o geziden sonra kaptım. Ben direk olarak Vermeer’i duymuştum.
ALPER ALMELEK: Günümüz gençleri bir usta bulmalılar mı?
UTKU VARLIK: Evet seni yönlendirecek birisi gerekir. Sana öğretici olur aslında. Şöyle bir şey var tüm olduğu gibi bir şeyden hareket ediyoruz. Resim bir imaj, görsel. Çocuk yeni yetme yaşına kadar bir takım şeyler çizer. Akıl almaz güzel resimler yapar. Çocukta ilk şekilde usta meselesi yoktur. İşte en büyük olay bir takım resimde belli yaşta naif geçinenler bunlar aslında tamamen düzmecedir. Adam naifim diyor ama her şeyi tamamen çizmiş böyle bir şey olamaz. Çocuk resmi naiftir.
ALPER ALMELEK: Naiflikten eğitime geçerken usta lazım diyorsunuz yani
UTKU VARLIK: Usta şiir her yerde. Ustam dediğim zaman aslında şiirde sana yol gösteriyor. Müzik de aynı. Bir usta gerekir. Çünkü herkesin kendine göre bir şeyi var. Herkes aynı şeyi sevemez. Vermeer’e herkesin saygı duyması lazım ama Picasso’yu herkes sevemez. Demek istediğim şu bir usta şart. Sizi yönlendirecek yol haritası bu.
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
ALPER ALMELEK: Derste Yaratıcılığı işlerken üç hazırlık sürecinden bahsediyorum. Tabi bunlar arka arkaya gelmek zorunda değil. İç içe de olabilir. Ama insanlar yaratıcı olmak için üç aşamadan geçiyorlar. Bunlardan bir tanesi ruhun hazırlanması. İkincisi gözlem yapıyoruz ve üçüncüsü hayal kuruyoruz. Öğrencilerime egzersiz yaptırıyorum. Kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir yere gidin ve kendi kendinize kalın düşünceler gelsin. Hatta küçük bir yansıma yazmalarını istiyorum. Bunları tek tek size sormak istiyorum. Sizin kendinizi huzurlu hissettiğiniz, gittiğinizde mutlu hissettiğiniz bir yer var mı? Eviniz olabilir, atölyeniz olabilir, Belgrad Ormanı ya da Taksim olabilir ya da bir bank herhangi bir yer?
UTKU VARLIK: Hayal mekanlar diyorum ben buna. Hayal mekanı o kadar çok ki. Bir kent bozuldukça kendi kendini yitirmeye başladığı an İstanbul gibi o mekanlar kaybolmaya başlıyor. Benim mesela şu anda İstanbul’da 100’e yakın benim hayal mekanım vardı. İçinde sokaklar, bistrolar olan. Üstelik benim Arnavutköy’deki yalım. Burada şu anda 100 mekandan dört mekan kaldı. Çünkü Paris hiçbir zaman kimliğini değiştirmeyen kent. Paris hiçbir zaman bozulmaz. Türkiye’de bir laz geldiği zaman burayı kendine benzetiyor.
ALPER ALMELEK: Paris’te sizin gittiğiniz öyle yer var ama değil mi gidip zevk aldığınız? Bunun faydalı olduğunu düşünüyor musunuz?
UTKU VARLIK: Tabii ki. Çok doğru. Fakat benim şöyle bir şeyim var. Benim kararlaştırdığım noktalar tesadüfen kendiliğinden oluşmadı. O mekan benimle beraberce oluştu. Mekana gidince geldim burası çok güzel demiyorsun. O mekanda yüzde yüz benim bir ilgi alanım var. Bir yerde her şey bir diyalogtur. Mesela Paris’te sevdiğim pasajlar vardır. Beni çeken kitaplar var. Mesela hiçbir zaman sadece tshirt satan bir mekan beni ilgilendirmedi.
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
ALPER ALMELEK: Ruhumuzu hazırladık, şimdi gelelim gözlem yapmaya. Gözlem yapmanın önemli olduğuna inanıyor musunuz? Kendiniz gözlem becerisini nasıl geliştirirsiniz? Bir insan bu becerisini geliştirmek için ne yapmalı?
UTKU VARLIK: Gözlem çok önemli tabii ki de. Gözlem dediğimiz şey sürekli olarak dışla bize gelenle alışveriş içinde olmaktır. Bunlar tamamen zom dediğimiz yerler. Tesadüf değil bunlar. Biz kendi seçtiğimiz alanlarda gözlem içerisindeyiz. Gözlemsiz olmaz. Gözlem dediğimiz zaman içine sinema girer her türlü imge haberdir. Bunlar tamamen dışa dönük radarlar, açık olacaksın. Ben hiçbir zaman kabul etmedim kendisini dağda kapatıp izole ettiğini sanat yaptığını düşünenleri. Benim mesela gezilerim bile hiçbir zaman deniz kıyısında sadece denize bakmak değildir. Bu bir seçimdir. Gözlem yapmayan kendini tekrar eden adamlar vardır. Onlar gözlem yapmadığını gösterir. Kendine sorular sormadığını gösterir. Yeni bir şey söylemek gerek dediğimizde elbette beni şaşırtmıyorsun. Bir şey söyleyeceksin ki o sana bastıracaksın kendine. Ben bugün yeni bir şey yapacak olsam Vermeer’in ötesinde bir resim yapsam karşımıza birden modern diye bir sözcük çıkar. Modern ne biliyor musun? Bir kalkan, şemsiye. Kötü de olsa ama modern diyor. Moderne sığınmış yeteneksiz çok kişi var. Modern tamamen eski usül. Bugün modern müze denince benim tüylerim diken diken oluyor. Modern öğretisi başladı. Modern resmi anlamak diye bir şey çıktı İstanbul Modern’de. Özür dilerim hangisi modern?
ALPER ALMELEK: Gözlem yeteneğinizi geliştirmek için olabildiğince çok sayıda müze gezmeyi önerir misiniz? Ya da kitap okumayı?
UTKU VARLIK: Bugün internet diye bir şey var. Orayı çok iyi kullanınca o çok iyi bir öğreti. Ben mesela Kanada’da müzeye gidiyorum. Hiçbir yerde görmediğim resimlerle karşılaşıyordum. Ama ben o resimlere internette daha kolay ulaşıyorum. Toronta’ya gitmeye gerek yok. Orada birisiyle kavga ettim. Arkadaşıma kartpostal yollayacaktım hep aynı sanatçıların kartları var üç beş aynı sanatçı. Müzeler galeriler bana öğretici olamaz. Benim kendi hayal müzelerim var. İstediğim ressamı kapıyorum.
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
ALPER ALMELEK: Gözlem yaptık. Sıra geldi hayal kurmaya. Hayal kurmak için ne yapmak lazım?
UTKU VARLIK: Genelde % 99.5 insan zengin olmayı hayal eder. Beleş para getirmeyen kuru hayal kurmaktır bizimki. Hayal seninle beraber oturur. Bir ben vardır benden içeri. İçeride olan hayaldir. Kendini içkiye vurursan hayalle birlikte olursun
ALPER ALMELEK: Yine de onu kışkırtmak için bir şeyler yok mu?
UTKU VARLIK: İçki. Kadın ve içki. Bence hayalin iki şeyi bu.
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
ALPER ALMELEK: Ruhunuzu hazırladınız, gözlemlerinizi yaptınız ve hayal gücünüzü geliştirdiniz. Daha sonra kapıya bir şey vurdu tak tak tak kapı çalıyor bir bakıyorsunuz İlham Perisi The Muse gelmiş. Geldiğinde ne hissediyorsunuz?
UTKU VARLIK: Çok tehlikeli bir şey söyledin. Çünkü İlham Perisi’nin albenisi var. İlham Perisi çok çirkin bir kadınsa ne olacak? Şöyle aslında hiçbir zaman İlham Perisi yok. Ben her zaman hayal kurarım. Benim tanıdığım çok insanlar var, beklediler hayal perisini ve kendini pencereden attı. Drug içerek falan hayal kurma şeyleri tamamen şey oldu. İçki içtiğiniz zaman alkol sonrası resim yapmak istediğim zaman hiçbir şey çıkmadığı gibi resim yapılamaz diye karar verdim. Çünkü senin asıl hayal güçlerin real kendi varoluşunla beraber. Dış etkiler alkol, drug seni yoldan çıkartıyor.
ALPER ALMELEK: O peri bir sembol. O yaratma hissi geldiğinde ne hissediyorsunuz?
UTKU VARLIK: Bak işte o çok güzel. Çok ilginç. Ama tarif edilemez, anlatılamaz. Mesela baktığın bir müzede birdenbire atölyene dönme isteği gibi. Bir yerde Amsterdam’da dolaşırken bir dükkanda malzeme satan çok güzel boyalar gördüm. Korkunç şekilde resim yapmak istedim büyük bir arzu. Beni her şey götürür ona. Çok güzel bir kadına baktığım zaman gibi. Bunlar büyük çekim alanlarıdır. Kadınların çekim alanları.
ALPER ALMELEK: Resim yapma arzusu geldiği zamanda öyle bir çekim alanının içine girmiş oluyorsun.
UTKU VARLIK: O çekim alanının içinde oluyorsun. Ben geçen gün bir antik kentteydim. Antik kentler hiçbir zaman boş değildir. Ben bulduğum zaman orada kentin kadınlarını düşlerim. Hep benim hayalimde kentler çok güzel kadınlarla doludur. Ben bu şekilde bizi götüren kadınlar bunlar. Ben 90 yaşıma gelsem yine aynı şeyleri hayallerimle götürürüm. Bu hiçbir zaman bitmez. Bir arzudur o. Ondan tamamen tükendiğin zaman öbür tarafa geçmek bütün bu hayallerine perdeye indiği zaman.
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
ALPER ALMELEK: Başarısız olmak yaratıcının karşılaştığı bir şey. Siz başarısızlıkla nasıl baş ettiniz geldiyse eğer? Gelmediyse de gençlere ne önerirsiniz başarısızlıkla karşılaştıklarında nasıl baş etsinler?
UTKU VARLIK: Bir yerde başarılı olmak neyin simgesi? İsminizin bir yerde olması? Bir koleksiyonda ya da müzede olmanız mı? Belli şekilde oyunun içindeyseniz birinden birini oynayacaksın. Ya afişte olacaksın ya da afişte olmayan bir sürü insan da var o oyunda. Birinden biri olacaksın ama birtakım etkenleri var oyunda başrolde oynatan ya da oynatmayan. Bir takım yargılar var ben bunlara karşıyım. Senin iyi bir ressam ya da şair olmadığın, kitabını satamayan yazar gibi söylemler var. Her şey meta olduğu sürece sizin kendinizi izole edip o ortamda olmamanız da bir etkendir. Kitabınızı yayınlayan yayınevidir. Yayınevi sizden başka bir şey bekliyor. Biz 60 yıllarında çok az kişiydik resim yapan. Bugün bakıyorum resim başka bir şey oldu. Zamanlar üzerine düştüğün toprağa bağlı.
ALPER ALMELEK: Zaman başarısızlığın ilacıdır diyebilir miyiz?
UTKU VARLIK: O zamanın içinde olanlar var dışında olanlar var. Aslında yine Borges’e geldik o ya zamanın içindesindir ya da dışındasındır diyor. Bugün herkesin bir şeyi orada burada çıkıyor. Kimse bir şeyini saklayamaz. Eğer işini yapmak istiyorsa. Bugün herkes onu arıyor unutulmuş ressam unutulmamış kitap. Bugün öyle bir zamanda yaşıyoruz ki her şey gün yüzüne çıkıyor, araştırıyoruz buluyoruz. Fakat ne fazlası ne eksiği. Benim güzel yıllarım özlediğim yıllardır.
ALPER ALMELEK: O zaman şunu diyebilir miyiz? Toplum nezdinde başarısız olarak görülen kişi kendine inanıyorsa devam etmelidir..
UTKU VARLIK: Açıkca devam etmelidir. Hayat başlı başına ekonomik savaş. Ben bir sürü adam biliyorum bugün araştırsak boyasını zorla alabilen, kirasını zorla ödeyebilen. Yaşamak bir ustalık Türkiye’de. Sanat yapmak isteyen çocukların olanakları var mı? Bu kendi yaptıklarını sürdürmek için. Çoğunu çok iyi görüyorum bir yerde. Mesela Paris’te ki muhteşem atölyeyi veren Paris Belediyesi üç kuruşa 180 metrekare evim, 6 metre yüksekliğinde atölyem bütün kuzeye bakan ev. Çok garip bir şekilde başka bir ülke bunu bana yapar mı? Ben niçin orada kaldım? Olay bu. Bir şeyi yüreklendirmek falan bunlar yoksa kim yapar? En güzel günlerimizde bana Berlin Senato Bursu verildi. 67 yılıydı. 66’da mezun oldum ben. Koşarak gittim askerlik şubesine. Bana siz çıkamazsınız asker kaçağısınız dediler. Dedim bu bursu alan ressam yok dünyada. Binbaşı bana oğlum seni çok iyi anlıyorum ama bu böyle çıkamazsın dedi. Ben kendimi Berlin yerine Tuzla Piyade Okulu’nda buldum.
ALPER ALMELEK: O zaman bu dediğinizden şu da çıkıyor; başarısızlık içinde olan kişiyi bile yüreklendirenler olmalı değil mi devam edebilmesi için…
UTKU VARLIK: Etkenler olmalı. Sonra ben askerliğimi yaptıktan sonra akademiye döndüğümde devlet bursları açılmıştı. Dört yıl için bana burs verdiler. Bana sordular nereye gitmek istediğimi. Sonra kafama kaç kere vurdum niye Newyork demedim diye. İş işten geçmişti, Paris’teydim.
TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?
ALPER ALMELEK: Teknoloji sizin için faydalı bir şey mi? Yani sizin sanatınıza yaratıcılığınıza pozitif bir etkisi mi var negatif etkisi mi var?
UTKU VARLIK: Teknoloji bir yerde resmin üretmek müretmek şeyinde değil. Resim bir yerde pentür işlevine girer. Fakat teknoloji dediğimiz şey şu, teknoloji benim görsellerimi mailime ekleyip bir saniye sonra Los Angeles’a gönderebilmem.
ALPER ALMELEK: Yaparken değil ama onu tanıtırken çok faydalı.
UTKU VARLIK: Onun iletişimi faydalı. Eskiden resimlerimizi zarfın içine koyup postaneye gidip para verirdik. Yerine varmadığı zaman kaos o zaman olurdu. Kaosu en güzel anlatan andır. Londra’da çalıştım 1971 yazında. Resimlerimi Paris’e bir galeriye göndermiştim. Ertesi günü İngiliz Postası 6 ay sürecek büyük bir greve girdi. Gitmedi yani. Sonunda ben Paris’e dönmüştüm. Abimin lokantası vardı. Utku çok kötü bir haberim var dedi. Postada o kadar çok şey birikmiş ki postaların hepsini imha ettiler dedi.
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Gençlere yaratıcılıklarını geliştirmeleri için ne önerirsiniz?
UTKU VARLIK: Merak. Merakın yoksa hiçbir şey gösteremem ben sana. Şu kitaptan öğrenirsiniz desem sen bunu karıştırmak bakmak gücünü göremiyorsan kendinde o zaman hiçbir şey olamazsın. Bence zorla güzellik olmaz.
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Sizin etkilendiğiniz yaratıcılar akımlar kimlerdir?
UTKU VARLIK: Çok. Herkes kendi şeyini seçer. Benim bir kere etkilendiğim uzun süre romanda Knut Hamsun’dan etkilendim. Mesela Stefan Zweig’e hastayım. Bitmiyor her şeyini okuyorum. Kitap, benim bütün şair dostlarım, genç şairler. Bir genç şairle çalışacağım mesela Levent Karataş diye. Onun çevresindekilerle de Nisa, Leyla diye. Şiir ölmemeli ama Fransa’da şiir öldü. Yeni bir Fransız şair söyle desen bana söyleyemem. Alan Simon vardı en son bildiğim. Türkiye’de bize özgü en iyi sanat dalı şiirdir. Roman olmadı hikayede olmadı resimde bir tek şiir vardır. Şiir çevrilemez, çevrildiği zaman buharlaşır.