YARATICILIK NEDİR?
BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUNUZ?
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
YARATICILIKTA RİTÜELLERİNİZ VAR MIDIR, NELERDİR?
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
YARATICILIK NEDİR?
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığı nasıl tanımlıyorsunuz?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Öncelikle soyut olarak bakayım kavrama. Havada gezen bir kavramı, düşünceyi en estetik hali ile insanlarla buluşturmaktır. Yani insanlarla buluşturmadan önce kendinle buluşturmak, ikna olmak ve bunu yaymaktır.
ALPER ALMELEK: Yenir bir düşünce olabilir mi bu havada gezen?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Şöyle de olabilir, orijinal bir şey olsa tabi ki daha iyi olur. Ama mevcut bir şeyin yorumu olarak da kıymet bulabilir. Çok basit bir örnek belki ama aşk meselesine beş bin yerden bakabilirsiniz, aşkla ilgili beş bin tane film çekilmiştir mesela. Ama önemli olan bunu insanlara geçirirken en doğru şekilde geçirdiğinizde iyi bir film oluyor o. Bu geçmediği zaman da sadece aşk filmi oluyor.
BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUNUZ?
ALPER ALMELEK: Bir eserin yaratıcı olduğunu nasıl anlarsınız? Bununla ilgili Julian Barnes bir kitabında diyor ki bir yaratıcı esere baktığımızda bizim zihnimizi düşüncelere sevk ediyorsa, kalbimizi titretiyorsa, zekamızı kurcalıyorsa hatta o çalışmada bir hüner görüyorsak biz o eseri yaratıcı buluyoruz. Buna katılıyor musunuz?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Katılıyorum. Duygunun aslolan olduğunu düşünüyorum sanatla ilgili şeylerde. Zaten mesela bir sinemadan örnek verirsek insanın bir filmi sevmesinin kriteri özdeşlik olup olmamasıyla alakalı. Bahsettiğim şey empati. Ben oyuncu olarak yer aldığım filmlerde de bunu çok iyi gözlemleme şansına sahip oldum. İyi oynadığımı iddia ettikleri filmlerde genelde izleyicilerin beğendiği, empati kurabildiği, kendilerini yerine koyabildiği, özdeşik kurabildiği bir durum oluşuyordu. O durumda sizin inandırıcılığınızla belirtiyor yani. Dağıtmadan başa dönersem söylenen söz kesinlikle doğru. En altı çizilesi ne diye sorarsanız duygudur, duygunun geçmesidir. Dikkat ederseniz bir şeyin fabrikasyonundansa el işçiliği ile yapılanı her zaman daha kıymetlidir. Atıyorum İsviçre saatleri çok iyidir ama fabrikasyon olmayan, birebir işçilikle elle yapılan her zaman için daha kıymetlidir. Bir kese, cüzdan oradaki kasıt alın teri, duygunun nesneye geçmiş olmasıdır. Onu daha da kıymetlendirir. Zaten endüstrileşmeyi, makineleşmeyi sevmememizin en temel nedeni duygularımızı düzleştirmesidir. Dolayısıyla da sanatta duygunun geçmesinin en önemli kriter olduğunu düşünüyorum. Samimi olmazsanız, kendi oynadığınız filme inanmazsanız seyirci de inanmaz.
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
ALPER ALMELEK: Yaratıcı bir kişinin profili nasıl olmalı? Mesela çalışkanlık gibi.
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Özgürlük bence. Kesinlikle özgür olmalı. Bazen işe yarayabilir ama komplekslerinden arınmış olması gerekir. Bazen diyorum çünkü bazen de bastırılmış duygular kendini eserde gösterebiliyor. Yani oradan da acayip insanların seveceği şeyler çıkabiliyor. Komplekslerinden, bastırılmış duygularından, ketlediklerinde de çıkabilir. Ben önce özgürlükten yanayım. Kendimi mesela şöyle görürüm ben eğer Ortaçağ’da yaşasaydım bu Amerika kıtasını bulan o maceracı denizcilerin içinde olurdum. Biraz risk almayı sevmek lazım. Denemeyi bilmek lazım. Benim için belirleyici olan sezgilerim ve özgürlüktür. Ailemle fikri olarak uzlaşmam da böyle oldu. Onlarla hemfikir olsaydım mutsuz ve başka bir hayatım olacaktı. Ama ben bu mecrayı en azından denemek istedim. Başaramasaydım vazgeçecektim, alternatif planlarım da vardı. Ama yaptığımı gördükçe özgürlüğümü daha fazla elime aldım, daha fazla mutlu oldum. Birçokları için iz bırakan biri oldum. Model oldum, örnek oldum. Kendimi tecrübelerimi aktarabilecek kapasiteye çıkardım.
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
ALPER ALMELEK: Sizin çocukluğunuzdan itibaren aileniz sinemacı olmak istemenize destek mi oldular köstek mi oldular?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Şimdi köstek olmadılar ama destek de olmadılar. Hiçbir şekilde bunu istemediler. Annem de babam da benim daha garanti mesleklere yönelmemi istedi. Benim istediğim şeyi onlara kabul ettirene kadar bir filmde oynamam gerekti. Onlar beni öyle bir kağıt gibi uçtum gittim İstanbul’dayım, kim bilir ne yapıyorum diye düşünüyorlardı. Oysa ben mücadeleme devam ediyordum. Bir şeyler yapmanın telaşesindeydim. Ben onlara bir gün ‘Siz beni tanımıyorsunuz, beni bir gün tanıyacaksınız’ demiştim.
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1. SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
ALPER ALMELEK: Derste Yaratıcılığı işlerken üç hazırlık sürecinden bahsediyorum. Tabi bunlar arka arkaya gelmek zorunda değil. İç içe de olabilir. Ama insanlar yaratıcı olmak için üç aşamadan geçiyorlar. Bunlardan bir tanesi ruhumuzu hazırlamak. İkincisi gözlem yapıyoruz ve üçüncüsü hayal kuruyoruz. Öğrencilerime egzersiz yaptırıyorum. Kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir yere gidin ve kendi kendinize kalın düşünceler gelsin. Hatta küçük bir yansıma yazmalarını istiyorum. Kompozisyon yazmalarını istiyorum. Ben niye burayı seçtim ruhum huzura kavuşsun diye. Bunları tek tek size sormak istiyorum. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz? Sizin kendinizi huzurlu hissettiğiniz, gittiğinizde mutlu hissettiğiniz bir yer var mı? Eviniz olabilir, atölyeniz olabilir, Belgrad Ormanı ya da Taksim olabilir ya da bir bank herhangi bir yer? Siz bu ruhu arındırmaya inanıyor musunuz, iyi olduğunu düşünüyor musunuz?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Kesinlikle düşünüyorum. Mantıklı kararlar sakinlikle alınır zaten. İstanbul bu anlamda bizler için dezavantajlı bir yer. Doğru düşündüğümüz bir şeyi yanlış uygulayabileceğimiz bir yer aslında. Bu hengame, kaos üretkenliğe zarar veren bir şey. Bir çok güzelliği var tabi. Tramvay geçiyor o ses bile benim kafamda bir imge yaratıyor. Ya da coğrafya olarak muhteşem. Besleyici çok şey var ama aynı zamanda kontrolsüz bir kalabalık var. Bu bize yanlış yaptıran kalabalık. İnsanın kendisiyle baş başa kalabileceği o tip dingin yerlere gitmesi bence her zaman hem fikri hem fiziki anlamda son derece faydalı. Benim gittiğim yerler var mı? Benim kendi memleketim o hissi yaratıyor bende. Ovacık’a gittiğimde evden çıkıp şöyle bahçede durmam bile o hissi veriyor. İnsan attığı adımın sesini duymalı. Kara bastığınızda çıkan sesi duymalısınız. Bunlar hep insanı besleyen küçük detaylar. Kuş sesini duymalı insan. Ama büyükşehirde zor. Hayvanlarla empati kurabileceği yerlerde olmalı. Bu kedi köpek de olabilir ama koyun da olabilir inek de olabilir. Bu izolasyonu insan kendine yarattığı zaman dünyada ne kadar güzel çok şey olduğunu, hayatın mutluluğunun aslında yirmi milyon insanın sağa sola gidip geldiği yerden ibaret olmadığını anlayabiliyor. Ben İstanbul’a kocaman bir akıl hastanesi gözüyle bakıyorum. Ne zaman uzaklaşsam çok mutlu oluyorum, özleyerek dönmüyorum. Belki sadece gençliğim burada geçtiği içindir. Çocukluğum geçseydi farklı olabilirdi. Çocukluğu burada geçenlere çok üzülüyorum ben. Bu kadar hızlı değişen, anıların hatıraların da bu kadar hızlı yok olduğu bir şehir İstanbul. Bir insanın sanatına trajedi olarak yansır sanırım bu. Ben sonradan geldim İstanbul’a benim canım yanıyor.
ALPER ALMELEK: Şu an karşınızda bir İstanbul aşığı var. Ben İstanbul’da ruhumun arındığı o kadar çok yer buluyorum ki.
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Doğrudur buluyorsunuzdur elbette. Bazen biz dizi film çekerken bizi İstanbul’un kırsal uçlarına götürüyorlar. Dönem dizisi çekmek için geçen Hadımköy’e gittik. Baraj kenarıydı. Dedim böyle bir şey mi var İstanbul’da? Siz nerelere gidiyorsunuz böyle?
ALPER ALMELEK: Caddebostan’da oturuyorum ben. Bizim sahil var. Sahil beni çok huzura kavuşturan bir yer. Yazın Büyükada’ya gidiyoruz. Büyükada’da zaten tepelere çıktığınızda keyifli yerler var. Ama ben İstanbul’un her yerinde benzer bir şey yakalıyorum. Burada da yakalıyorum, Ortaköy’de de yakalıyorum, Tarabya’da da yakalıyorum. Bu biraz aşkın gözü kör ya onun gibi herhalde.
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Sizin ki birazcık vazgeçememe hali. Ben o tutkuyu kaybettim. Gelmeden önce İstanbul’un hayalini kuruyordum. Geldiğim zamanda güzeldi. Bütün suçu şehre de atmamak lazım tabi. Kişisel nedenler, sıkkınlıklar da etkili. Son iki, üç yıldır daha az durma gayretindeyim.
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
ALPER ALMELEK: İkinci hazırlık süreci gözlem yapmak. Yaratıcı gözlem yapıyor hangi konuda yaratmak isterse. Gözlem yapmak önemli mi? Sinema okumak isteyen bir kişi gözlem yeteneğini geliştirmek için ne yapmalı?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Gözlem kesinlikle çok önemli bir şey. Oyuncu için de yönetmen için de senarist için de çok önemli. Benim yaptığım işin en temel kriteri farkındalık derim. Yaşadığın coğrafyaya ne kadar hakimsin? Bu ülkeyi ne kadar tanıyorsun? Bu ülkenin halklarını ne kadar tanıyorsun? Bu ülkenin sosyoekonomik durumu hakkında iyi kötü haberi olması gerekir. Ülkenin siyasi durumu hakkında fikir sahibi olması gerekir. Bu farkındalığı taşıdığınız zaman birinci safha tamamlanmış oluyor. Çünkü bir tanesi bir gün size Rizeli birini oynuyorsun dediğinde sizin Karadeniz hakkında bir fikrinizin olması gerekir. Ya da karakterin adı Abuzer. Abuzer ismi nereli diye düşündüğümde Adıyaman’da çok popüler bir isim. Muhtemelen Adıyamanlıdır bu deyip isimden cisimden anlarsın. Yaşadığı coğrafyaya farkındalık çok önemli bir şey. Hem vatandaş olarak sizin saygınızı ifade eder hem de bilmek gerekiyor. Dolayısıyla gözlem yapmak önemli role karaktere girmek için.
ALPER ALMELEK: O kişinin gözlem yeteneğini geliştirmesi için çok sık film izlemesini önerir misiniz ya da farklı tarzlarda?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: O çeşitlilik önemli. Bir de kanlı canlı insanları gözlemlemek de önemli. Evin içindeki babanızı bile gözlemleyebilirsiniz. Türkiye bu anlamda çok bereketli, çok seçenek var. 80 milyon karakter var. Kimse birbirine zor benziyor, benzeyene şaşırıyorsunuz. Biri Trakyalı biri Hakkarili öteki diğerinin aynısı da diyebiliyorsunuz. Gözlemlenecek o kadar şey, o kadar çok insan var ki. Gözlem için sadece insan üzerinden de gitmeyebiliriz. Kediler çok iyi oyunculardır. Kedileri direk gözlemlerim. Kediler iyi tiyatroculardır. Belgesel çok izlerim mesela. Belgesel insandaki hayvani dürtüleri görebilmek adına çok önemlidir. Bir aslanın geyiği parçalarken ki tavrı, sırtlanın köşede bekleyip herkes gittikten sonra kemikleri tırtıklaması vesaire bunlar hep karakterdir. Bir filmde bana bir rol gelir mesela bu aynı tilki gibi adam derim. Bu tabiri hayvanı gözlemlediğinizde harbiden öyle sinsilik bulursunuz. Her şeyi tabiatın içinde gözlemleyerek bulabiliyorsunuz. Yüzde yüz katkısı olabiliyor.
YARATICILIKTA RİTÜELLERİNİZ VAR MIDIR, NELERDİR?
ALPER ALMELEK: Ruhu hazırlamanın bir uzantısı da ritüeller. Farklı yaratıcıların kişisel kendi ritüelleri var. Örneğin biri sabahın erken saatlerinde çalışıyor ya da öbürü gece çalışıyor. Birisi karanlık odada çalışırken öbürü terasta çalışmak istiyor. Sizin ritüelleriniz nelerdir?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Şöyle yazarken ki ritüelimden bahsedersem, gece olunca enerjisi yükselen birisiyim tipolojik olarak. Hatta şunu da savunmuşumdur gece yarıları da bankalar, eczaneler açık olabilir, bazı devlet kurumları gece nöbetçi olarak neden açık değil? Çünkü enerjim gece yükseliyor, ay tipi insanım. Üretkenliğimde gece çok iyi. Dolunayda daha üretken olduğumun farkındayım mesela. Daha coşkulu ve seri yazabiliyorum. Oynayacaksam da kendimi daha iyi hissediyorum. Genellikle sabaha doğru ilham oluyor. Yaratıcılığımın en pik yaptığı saatler sabaha doğru dört beş gibi. Gece oyalanıyorum geleceğini biliyorum. Bütün bir yirmi dört saate de yayılabilir bir durum. Özellikle o saatler beni etkiler. Mekan takıntım yok. Ama volta atabileceğim bir oda olursa iyi geliyor bana. Gezmeyi seviyorum odanın içinde.
ALPER ALMELEK: Nazım Hikmet’in böyle bir şeyi vardı. Cezaevinde volta atarken şiir aklına geliyor, şiiri kafasında yazıyor. Şiir bittikten sonra oturuyor ve unutmadan hepsini kağıda geçiriyor.
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Bende de öyle bir şey var. Mesela bu kış yaratıcılığım çok iyi geçti. Çünkü sobalı bir evde kaldım kendi memleketimizdeki. Odamda sobamı kendim yakıyordum. Müthiş bir kış yaşandı, üç dört metre arası kar yağdı. Öyle bir atmosfer oluştu ki yazmak dışında bir seçeneğim yoktu mesela. Ya okursunuz ya yazarsınız. O sobanın gümbürtüsü ile. Bazen kendimi Rus romanlarının içinde hissettim. İklim de etkili oluyor. Çok sıcak havalar benim yaratıcılığıma pozitif etki yapmıyor. Tam tersine soğuk disipline edici havalarda daha iyiyim. Kışı kimse sevmez ama ben severim. Beni daha iyi disipline ettiğini bilirim.
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
ALPER ALMELEK: Üçüncü olarak hayal kurmaya geliyoruz. Hayal kurmak yaratıcılığın olmazsa olmazlarından bir tanesi. Kişi hayal kurma becerisini nasıl geliştirebilir?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Herkes hayal kurar çocukluğundan itibaren. Sağına soluna bakarken bile insan hayal kurar. Özellikle çocukken bu hayal kurma biçimi daha tazedir. Ben de biraz otomatik bir refleks gibi bu. Karşılaştırmak için demiyorum ama biraz duygusal zekanın gelişmiş olmasıyla ilgili bence. Bunu güçlendirmek için ne yapılabilir bilmiyorum ama hayalleri olmayan insanın hiçbir şeyi yok gibidir. Bazen insan olmayacağını bilse bile hayal kurmalı bence. Hayallerin çoğu olmaz zaten.
ALPER ALMELEK: O zaman insan kendini hayal kurmaya zorlamalı diyorsunuz.
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Evet. Bir şeyin hep bir sonraki adımını merak etmeli. Zaten olan bir şeyin öyle olması gerektiği fikrine sabit kalmamalı. Öyle olsa nasıl olurdunun hayalini kurması lazım.
ALPER ALMELEK: Sabit fikirli olmaması lazım o zaman.
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Kesinlikle sabit fikirli olmaması lazım. Esnek olması lazım estetiği de beraberinde getirip. En güzel hayalleri kurmayı sağlar.
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
ALPER ALMELEK: Bu üçünü yaptıktan sonra kapı çalıyor tak tak tak karşımızda İlham Perisi. O geldiğinde ne hissediyorsunuz?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Bir heyecanlanıyorum kesinlikle. İkincisi doğal olarak bana ne yazdıracağını bilmediğim için teslimiyet duygusu oluşuyor. Sonunun ne olacağına dair daha fazla merak oluyor. Umarım saçma bir hayal değildir diyorsunuz fikir geldiğinde. Ama ben de yarattığı ilk durum kesinlikle heyecan. Duygudan mümkün mertebe kopmadan. Çünkü unuttuğunuz her kelimenin paniğini bile yaşayabiliyorsunuz. Bu şiir yazarken de aynı düzyazı yazarken de. Çünkü efektif bir şey olduğunu biliyorsunuz. Onu dışa vuracaksınız farkındasınız. En doğru hali ile çıktığı zaman insan mutlu oluyor. Kendi kendinize baktığınız zaman bile şu duyguya bak ben mi yazdım gibi değil de gerçi o da olabilir. Ben de yarattığı ilk heyecan ve iyi olacağı hissini veriyor. Oynarken İlham Perisi pek mümkün olmuyor. Bazen doğaçlama işin içine bir şeyler girince güzel oluyor. İyi doğaçlama yapabilmek içinde kendinizi serbest bırakmanız gerekiyor. O özgürlük size doğaçlama imkanını sunuyor.
ALPER ALMELEK: Doğaçlamadan kastınız sözcüklerin de mi doğaçlaması yoksa hareketlerin mi?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Hocam bazı yönetmenler senaryoya kutsal kitap gözüyle bakar ve hiçbir kelimesinin değişmesini istemediğini söyler. Ama bazı esnek yönetmenler eğer içinizden bir şey geliyorsa yardırın gitsin en olmadı bir daha alırız sahneyi der. Zaten o rahatlığı aldığınız yönetmende daha iyi oynuyorsunuz. Ama böyle bir gerilimli bir işe gittiğinizde yine hakkını veriyorsunuz ama yorumlama, kendinizden bir şeyler koyma kısmında eksik kalabiliyorsunuz. Doğaçlama vücut diliyle de gelebilir, sözle de gelebilir.
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
ALPER ALMELEK: Başarısızlıkla karşılaştınız mı, nasıl tepki verdiniz? Bir genç sinema oyuncusu adayı kendi hayatında başarısızlıkla karşılaştığında bununla nasıl baş etmeli?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Ben başarısızlıklar yaşadım. Onlar olmasaydı zaferlerin kıymeti çıkmazdı. Nasıl önemli olduklarının kıymetini anlayamazdım. Özellikle kitleye hitap ettiğiniz zaman, popüler işle uğraştığınız zaman, sahne sanatları ile uğraştığınız zaman algının merkezindesiniz. Bir gün tanınan popüler bir simaya dönüşebiliyorsunuz. İnsanlar gelip sizinle fotoğraf çektirebiliyor. Bu çıkışların düşüşleri de olabiliyor. Oyunculuk şöhretini yönetebilmek de oyunculuğun bir parçası. Birçok arkadaşımdan görüyorum, kendi başıma da geldi. O ilginin merkezinden uzaklaşmasının verdiği psikolojik bir yanı var. Bunu normal olağan durum olarak kabul ederseniz bu krizden çıkabiliyorsunuz. Çok kötü düşüşler yaşayan arkadaşlarım oldu. Zamanında bir dizide oynayıp sonra üç dört sene iş yapmayıp özgüven patlaması aşağıya inen arkadaşlarım oldu. Ben de aynısını yaşadım. İyi zamanlardan sonra üç dört sene hiçbir şey yapmayınca ciddi bir özgüven kaybı hissettim kendimde. O yüzden bu meselede devamlılık çok önemli. Bir yere çıkmak kolay orada durmak mesele. O yüzden hiçbir şey yapmıyorsanız bile çıktığınız noktada kalmaya çalışın. Ben bir film çekmiştim. O film battı mesela. Beni derinden yaralamıştı. Uzunca yıllar bir şey çekmedim. Güzel bir hikayesi vardı aslında. Bunu bir boks maçı gibi düşünün her maçı kazanamazsınız.
ALPER ALMELEK: Kendinize daha çok bir oyuncu olarak mı görüyorsunuz yönetmen olarak mı?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Ben kendimi sinemacı olarak görüyorum. Yazma yetim de var, oynama kabiliyetim de var. Çekme durumum da var. Senaryo doktorluğu da yapabilirim, oyuncu koçluğu da yapabilirim, sinema eleştirmenliği de o yüzden sinemacı olarak görüyorum. Oyunculuktan gelmiş olmamın yönetmenlikte inanılmaz katkısı var. Oyuncu psikolojisini biliyorum. Mümkün mertebe kendimi donatmaya çalıştım.
TEKNOLOJİ YARATICILIĞINIZA NASIL ETKİ EDİYOR?
ALPER ALMELEK: Sizce teknoloji sizin yaratıcılığınıza pozitif bir etki mi yaratıyor? Ya da negatif etkisi mi var?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Duygusal olarak baktığınızda negatif bence. Daha güzel bir teknoloji aslında format değişti sinema salonlarında o bildiğimiz negatiflerden dönmüyor artık sinemada. Ama o dönemin tadının dokusunun daha güzel olduğunu düşünüyorum. Belki geçmiş özlenir ya belki de o yüzden. Gelişen teknolojinin klasik sinemaya zarar verdiğini düşünüyorum. Artık yeni akımlar çıkmıyor mesela. Fransız Yeni Dalgası dediğiniz zaman onun içindeki yönetmenler, filmlerden bugünün sineması başka bir dünyaya evrildi. Tamam İran Sineması ya da Uzak Doğu Sineması diyorsunuz bugün ama çok dolu hissetmiyorum. Ama kolaylaştırıcı şeyler de var. Bir yerde iyi bir yerde kötü. Ama tabi ki teknoloji gelişsin hayatımızı kolaylaştırıyor.
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Genç sinemacı yaratıcısı kendini nasıl geliştirmeli?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: Toparlamak gerekirse farkındalık önemli. Coğrafyayı bilmek gerçekten çok önemli, insanlara dokunmak çok önemli. Yoksa yüzeysel düz kendi halkından toplumundan kopuk sinemacı zor olur. Çünkü bu sinema işi halkla biraz daha içli dışlı. Merak etsin, sorgulasın. Kesinlikle sinema tarihini bilsin okusun. Ben ilk geldiğimde ilk üç sene zamanım çoğunlukla kütüphanede geçti. Okumakla geçti, izlemediğim filmleri izlemekle geçti. Bu kendini seven, çevresini seven herkesin bir kere kitap okuması gerekir. Sinema icat edilmeseydi biz de herhalde yazar olurduk. 1800’lerde ya da yaşadığı dönemde kamera olsaydı belki Kafka sinemacı olacaktı. Romanlarında anlattığı atmosferi sinemada yansıtacaktı. Ya da Dostoyevski yazmak yerine film yapacaktı. Karakter analizi üzerine bu kadar derinlere inen hiçbir senaryo görmedim ben. Taklit etmek değil kesinlikle. Birinin taklidini iyi yapmanız iyi oyuncu olduğunuz anlamına gelmez. Duygusallığından ve farkındalığından kopmamalı.
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Sizin etkilendiğiniz sinemacılar ya da akımlar nelerdir?
VOLGA SORGU TEKİNOĞLU: İtalyan Yeni Gerçekçiliği beni çok etkilemişti. Savaş sonrası hikayeleri anlatıyor olması, filmlerin real mekanlarda, gerçek harabelerde geçmesi, amatör oyuncu kadrolarla çekilmesi, başarılı çekilmesi. Bisiklet Hırsızları o yüzden en sevdiğim filmler arasındaydı. Çok etkilenmiştim. Hikaye baba oğul üzerinden gider. Filmde babayı oynayan adam gerçek hayatta duvar ustasıydı. O benim dikkatimi çekmişti. Polanski’yi severim Haneke’yi severim. Türk sinemasından Yılmaz Güney geliyor aklıma. Biraz daha yaşasaydı biraz daha altı çizili bir sineması olabilirdi. O şan şöhrete rağmen elini ayağını her şeyden çekip mesele için Yol, Duvar gibi kendini riske atacak filmleri çekmesi cesaretinden dolayı benim takdirimi kazanmıştır haddim olmayarak. Nuri Bilge Ceylan’ın iyi şeyler yaptığını düşünüyorum. Özellikle son yaptığı filmi iyiydi. Zeki Demirkubuz’u başarılı buluyorum ama kendini yenileme konusunda sıkıntı yaşadığını düşünüyorum. Oysa Masumiyet döneminde çok başarılı bir filmdi bence.