“Oysa belki de aşkla beraber gelen değişim tek kurtarıcımız olacak hayatta.” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s32)]
“Aşık olmak sevgilinin isimlerini kendine mal etmektir, aşkın bitmesi ise isimlerin iadesi.” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s32)]
“Aşkı ilan etmenin aşk öznesi üzerindeki etkisi.”
“Aşkı ilan etmenin aşkın tanıkları üzerindeki etkisi.”
“Aşkı ilan etmenin aşk nesnesi üzerindeki etkisi.”
“Aşkı ilan etmenin özne Ömer Özsipahioğlu üzerindeki etkisi.”
“Aşkı ilan etmenin nesne Gail üzerindeki etkisi.”
“Aşkı ilan etmenin tanıklar Abed ve Piyu üzerindeki etkisi.” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s281)]
“Her aşk ilanı bir bencillik bildirgesi değil midir?” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s290)]
“Aşk da beklentiler ve inançlarla ilgili. İnsan kendisi için hala kurtuluş ümidi olduğuna ve günün birinde özel birinin bunu mümkün kılacağına inanıyor.” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s297)]
“Tanımı gereği aşk, sezgisel, akıldışı bir şey, bir nevi katlanılır delilik olduğundan.” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s305)]
“Bulurum. Olmazsa şık lokantalardan çalarım. Senin ebedi kaşık sağlayıcın olurum.” [AAKA-821: Elif Şafak-Araf-Doğan Kitap 2010, (s336)]
“’Evet!’ diye cevap verdiği zaman sesi, koynunun en özünden kopup gelen bir ilanı aşkın vahşi denilecek kadar samimi ateşini taşıyordu. Sanki iki gencin gözleri dudakları idi; bakışlarıyla dudak dudağa geliyorlardı.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.35)]
“Genç bir ağaçtan birkaç kere çift çift kirazlar kopartıp, bir tekini Ali’ye ikram ettikten ve bir tekini kendisi yedikten sonra, ağaçta kalan bir tek kirazı kız ağzına attı ve hemen; “A, ne fena ettim, sana kiraz kalmadı. Bu ağzımdaki kirazın yarısı senin, yarısı da benim. Şimdi senin olan yarım kirazı sana vereceğim! Isır!” dedi ve ağzındaki kirazı dudaklarının ucuna getirerek Ali’nin dudaklarına doğru uzattı.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.198)]
“O anda yeryüzünün o kuş uçmaz kervan geçmez ücra yerinin bütün yıldızları, dağları, ormanları, akarsuları, çimenleri ve gecenin bin bir çeşit böcekleri o kızı o erkeğe, o erkeği de o kıza çeken, iten, kışkırtan seslerle dolup taşıyordu.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.209)]
“Çünkü demincek ilk çekingenlik ve korkuları geçtikten sonra iki genç birbirini, birbirine öyle mükellef bir ziyafet olarak çekmişlerdi ki; onun sevinci kızın gönlünde dinmeyen bir müzik gibi süzülüyordu.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.212)]
“İşte tam o sırada kız, gözlerini aşağıya eğdi. İkisi de bakış bakışa geldiler ve ikisinin de gözbebekleri ötekininkine tutuştu. Uluç Ali, çift cehennemler gibi yanıp yalvaran ve yakan gözleri gördü. Sanki kız, gökten yıldızları topluyordu ve o dakikada avuçlarını açıp Ali’ye uzatıyor ve hepsini de ona veriyordu. Kızın ise o dakika gözlerinde cennet ve yüreğinde cehennem yanıyordu. Kasıklarında bir eriyiş ve çözülüş vardı. Yüreği, göğsünde varyoz gibi çarpıyor, başı sevinçler içinde fırıl fırıl dönüyor, tepeden tırnağa titriyordu. İki genç birbirine dudaktan bir şey söylemediler. Zaten söylemeye ne gerek vardı? Bakışları, her şeyi, sözden çok daha açık anlatmıştı. Kızın ilk önce benzi atmış, gözleri mor harelenip çukurlaşmış, sonra yüzü renkle harlamıştı.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.259-260)]
“Uluç Ali, sanki havayı ve bulutları adımlıyordu, sevincinden göklere uçuyordu, ne tarafa yürüdüğünü umursamıyordu.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.263)]
“Gözleri Hatçe’nin gözleriyle ilk buluştuğu anda, gönlü doğunun daha da doğusundaki bir enginden sanki dev bir şafak söküyormuş gibi büyük bir musikiyle titreyip vıngıldamıştı.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.265)]
“En ateşli şair, yirmi bin mısrada bile Hatçe’nin yüz öpücükte anlattığını anlatamazdı.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.281)]
“Ali, bir kadın yüreğinin icabında –ve bazı kadınlarda- ne derinliğe varabileceğini anladı. Bu, öyle bir sevgi idi ki gövdede bitmiyor, ruhuna derinliyordu.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.283)]
“Kızın gözleri çil çil parlıyordu, bakış bakış değil, bir çağırıştı; kızın gözlerinde Ali’nin tatmak istediği bir tatlılık vardı; kız bakışını ve tatlılığını gözleriyle Ali’ye, ‘Al’ Al! Bu senindir! Hep seninim!’ diye haykırarak veriyordu.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.348)]
“Kendisinin Uluç Ali tarafından zevceliğe istendiğini duyar duymaz, kızın gözleri ve yüzü, yüreğinde çarpan sevinçle ışıklandı.” [AAKA-796: Halikarnas Balıkçısı-Uluç Reis 2011,(s.473)]
‘’Aşk denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmaca mı gerçekten?’’ [AAKA-518: Zülfü Livaneli-Serenad, Doğan Kitap-Mart 2011,(s.19)]
‘’Aşkın bir de dayanışma, birbirini anlama, koruma, şefkat, kader birliği etme gibi boyutları var.’’ [AAKA-518: Zülfü Livaneli-Serenad, Doğan Kitap-Mart 2011,(s.486)]
‘’Birbirini her an bırakmaya hazır gençlerin ağzından “Aşkım” hitabı düşmüyor. Bütün bunlar aşkın artık eski anlamının kalmadığını, hatta anlamsızlaştığını gösteriyor. ‘’ [AAKA-518: Zülfü Livaneli-Serenad, Doğan Kitap-Mart 2011,(s.487)]
Yaşar’ın Gülnare’ye aşkı: ‘’Ama onu gördüm mü, uçmak istiyorum yerden yukarlara. Kanatlarım yok diye hayıflanıyorum.’’ [AAKA-394: Fakir Baykurt-Keklik, Literatür Yayınları-1999,(s.12)]
‘’Polatlı yollarında
Helkeler kollarında
Allah canımı alsın
O yârin kollarında’’ [AAKA-394: Fakir Baykurt-Keklik, Literatür Yayınları-1999,(s.95)]
“İşte o zaman da yüreğimin paldır küldür çarpmaya başlamadığını söylesem düpedüz yalan olur. Avuç içlerimden ter de boşandı. Doğrudan doğruya kimyasal bir tepkiydi benimkisi.” [AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.53)]
“Dirseğimi tuttuğunda, yanlışlıkla eli elime değdiğinde, “Beni anlıyorsun,” derken gözleri parladığında, arada gülüverdiğinde yüreğim hopluyordu.” [AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.56)]
“Belki de ona tutulmaya başlamıştım artık; onu beğenmek, olduğundan üstün görmek gereksinmesini duymaya başlamıştım bile.”
[AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.62)]
“… içim dışımı Beyhan’a bulamıştı.” [AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.70)]
“Onu uzaktan gördüğüm zaman bile kavuşurdum sanki istediklerime. Her gördüğümde yüreğim çarpardı işte.” [AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.92)]
“Gene bir gün yazarken yazarken, sıradan bir olayı anlatadururken “Özer’i seviyorum” diye yazdım. Kalem kendiliğinden yazmıştı sanki. Bir an kağıda bakakaldım. Sonra birden, bu kez büyük bir hızla yeniden yazmaya koyuldum.” [AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.136)]
“Yalnızca yüreğimin göğsümden fırlayıp, gövdemden ayrılıp çok yüksek bir yerlerde çarpmaya koyulduğunu, benim de yüreğime ulaşmak için, onu yeniden yakalayıp yerli yerine koymak için olacak durmadan yükseklere, daha yükseklere uçtuğumu….” [AAKA-881: Pınar Kür-Küçük Oyuncu, Everest Yayınları-Mart 2011, (s.140)]
“O anda Nastasya Filippovna da bir mağazadan çıkmış, arabasına biniyordu. Şurama bir ateş düştü sanki.” [AAKA-890: Dostoyevski – Budala, Can Yayınları – 2004,(s.11)]
“Ve belki de hüzünlü son günümde, bir veda gülümsemesiyle ışıldar aşk.” [AAKA-890: Dostoyevski – Budala, Can Yayınları-(s.712)]
“Ahtapot durumunda sarmaş dolaştılar.” [AAKA-686: Aziz Nesin-Gol Kralı, Nesin Yayınevi-Mart 2010, (s.274)]
“Aşkta sadık olanlar aşkın yalnızca uçarı yönlerini bilirler; aşkın trajedilerini bilenlerse vefasızdırlar.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s25)]
“Aşk bile salt fizyolojik bir sorundur. Bizim öz irademizle hiç ilişiği yoktur. Gençler sadık kalmak isterler; kalamazlar; yaşlılar sadakatsizlik etmek isterler, edemezler. Söylenecek söz bundan ibaret.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s44)]
“Sevgili yavrum, ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s68)]
“İnsan aşık olduğu zaman hep kendi kendini aldatmakla işe başlar, başkalarını aldatmakla sona erdirir.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s71)]
“Onu görebilmek için acıkıyorum sanki. Hele o fildişi bedende gizli olan harikulade ruhu düşündükçe sanki huşu duyuyorum.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s73)]
“Tutkusunun zindanı içinde özgürdü. Kendi masal şehzadesi, Tatlı Prens şimdi yanı başındaydı. Sibyl, prensini yanı başında canlandırsın diye belleğe başvurmuştu. Bellek de prensi alıp ona getirmişti. Prensin öpüşü genç kızın dudaklarını yakıyordu gene. Soluğu kızın göz kapaklarının üstünde sıcacıktı.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s81)]
“Gönlündeki aşk dudaklarında kahkaha olup titreşiyordu.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s86)]
“Aşık olmak demek insanın kendi kendini aşması demek.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s89)]
“Sonra sen geldin, benim güzel sevgilim… Ruhumu zindanından kurtardın sen.” [AAKA-939: Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi-Can Yayınları-2013, (s111)]
“Galiba, sahici büyük aşklar, sonuna kadar güvenmekten ileri geliyorlar.” [AAKA-519: Kemal Tahir-Bir Mülkiyet Kalesi 2009,(s.109)]
“Akordeon, tuhaf bir güzelliği olan uzun burunlu Abaza kızının yüreğindekileri, bir parça nazlı, biraz şımarık, birçok da işveli sesiyle hikaye ediyordu.” [AAKA-519: Kemal Tahir-Bir Mülkiyet Kalesi 2009,(s.351)]
“Sonra onlar daha avludan çıkmadan bir koşu, akordeonu aldı. Bu artık gece delikanlıları oynatan, neşeli çalgı değildi. Körüklerinin içi, sanki ağzına kadar keder ve hasret ve korkuyla doldurulmuştu. Iptidai insanın doludizgin hisleriyle ağlıyordu. Mahir Efendi, yolun dönemecinde arkasına bakıp kızı son defa gördü. Kapıya dayanmıştı. Hiç kimseden utanmaksızın aşkını ilan ediyordu. Zaten bu hali ayıplamak da mümkün değildi.” [AAKA-519: Kemal Tahir-Bir Mülkiyet Kalesi 2009,(s.352)]
“Aşk öncesi heyecanın doğal parlaklığıyla öyle güzelleşmiştim ki, hiçbir kozmetik bir kadını böyle albenili kılamaz!” (s.89) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Gülümseyişlerimiz havada buluştu, nedense biraz utangaç asılı kaldılar bir süre. Tuhaf bir titreşim oluştu onların asılı kaldığı yerde. Yayıldı, bana ulaştığında, içim ürperdi.” (s.42) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Aşk öncesi heyecanın doğal parlaklığıyla öyle güzelleşmiştim ki, hiçbir kozmetik bir kadını böyle albenili kılamaz!” (s.89) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Aşkın asıl tanımı, hayranlıktır. Ve birbirinden farklı yüzlerce hayranlık çeşidi vardır.” (s.96) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Sevginin aşka yükseldiği yerde, sözcükler albenisini yitirir bazen.” (s.102) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Beynimin yarattığı derin coşku, yanaklarımı pembeye, gözlerimi aşka boyamıştı. Uçuyordum.” (s.103) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Çünkü, aşk bütün zamanların en güçlü vatanıdır.” (s.109) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Sarıldım ona. Ne güzel kokuyordu aşk!” (s.115) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Çok güzel olduğumu hissederek, çok güzel gülümsedim. Aşk çok güzelleştirir!” (s.118) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Sırılsıklam aşık bir genç kadın gülünce, kikir kikir bir ses çıkar, öyle oldu; kikirdedim.” (s.128) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Kuşkusuz aşk, aşk kuşkusuz! Odur saran yüreği coşku
Her bakışta yaratılan o yaman duygu
Ruhun sıyrılıp karanlıktan
Sevgilinin göklerine yükselişi
Yasemin dallarından kayarak yüreğin en genç saatlerinde titreyişi
Ve ölümden zerre kadar sakınmayışı!
Aşk, kuşkusuz aşktır o!
Soluklanarak düş gücünün doruklarında
İçilen yaşam suyu
Ölümsüzlüğün zehirli fısıltılarında
Ve sevgilinin öptüğü aslında
Kuşkusuz aşk, aşktır kuşkusuz
Ancak yüreği öpülürse,
Öpülürse yüreği duyulur sesi
Ruhun gizli sularında
Sessizce uyuyan derinde
Aşk, kuşkusuz aşktır o!
Çıplak bir iltifatın en latif
Kıvrımlarında
Harikulade, saf ve zarif
Bana soracak olursanız tuhaf ve naif
En olmazın oluru, kıyametin neşesi
Aşk, aşktır o, tanırsınız eninde sonunda…” (s.130-131) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Biz birbirimizin yüreklerini öptük.
Ancak yüreği öpülürse,
Öpülürse yüreği duyulur sesi
Ruhunun gizli sularında
Sessizce uyuyan derinde…” (s.135) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Aşk, en tehlikeli inançtır. Aşk çok cesur olmayı gerektirir ve cesareti daima sınar, hep zorlar! Bu yüzden herkes aşık olamaz ve tehlikeye duyulan ilgi, gençlik yıllarında daha yoğundur.” (s.148) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Ve henüz aşkın en erken saatinde, en tutkulu ve bütün öbürlerinden en farklısı olduğu sanısındayken…” (s.150) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Aşk ayrılığının acısını yaşayanlar, bilirler. Öldürmez ama müthiş üzer, bitap düşürür ve nöbetler halinde vurur. Tek tedavisi ‘vuslat’tır. ‘Vuslat’ın başka hiçbir dilde tam karşılığı yoktur. ‘Vuslat’ en büyük ve en güzel kavuşmadır!” (s.154) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Çünkü bir sevgiliye kavuşmaktan daha güzel olan tek şey, sevgiliye kavuşmayı düşlemektir! Düşledim, düşledim, düşledim…” (s.188) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Sımsıkı sarıldık birbirimize ve yeni evimin çiçekli yeni çarşaflarına aşk bulaştırdık.” (s.195) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Ama en çok aşkı korumak gerekir Afife. Korunmayan aşk bozuluyor, çürüyor ve çabucak yok oluyor.” (s.204) [AAKA-908: Buket Uzuner-Balık İzlerinin Sesi-Everest Yayınları-2012]
“Kıza duyduğu arzunun kendisini hissizleştirip donuklaştıran ve canını acıtan bir huzursuzluğa bürünüp aklını karıştırdığının farkına varmak” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s18)]
“Bir kadının yüzüne bakıp sarhoş olacağımı hiç sanmazdım.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s33)]
“Halbuki güzelliği içlerinde hisseden insanlardan olsalardı, o parlayan gözlerin ve hararetlenmiş yüzün, gencin aşkla ilk tanışmasının belirtisi olduğunu anlayabilirlerdi.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s37)]
“Ruth tek bir hecenin bu kadar güzel olabileceğini hiç aklına getirmemişti şimdiye dek.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s41)]
“Bu ismi her mırıldanışında kızın yüzü karşısında parlıyor, karşısındaki pis duvarı altın ışıltısına boğuyordu. Işıltı duvarda kalmıyor, sonsuzluğa yayılıyor ve Martin Eden’in ruhu, o ışıltılı derinliklerde kızın ruhunu arıyordu.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s41)]
“Çıkıntılı alnının üzerinden dağınık duran kahverengi, fındık kabuğu rengi dağınık saçlarında kadınların çok hoşuna giden, okşamak için ellerini karıncalandıran, içinden geçirmek için parmaklarını tatlı tatlı ürperten bukleler vardı.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s42)]
“Onu aşkla, daha yüce ve ebedi bir hayatın anlık görüntüsüyle ateşleyen Ruth vardı; beynini kemiren binlerce kurtçukla ihtiraslarını hararetlendiren kitaplar vardı;” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s58)]
“Kapıda onu bizzat karşılayan Ruth’un kadın gözü, ütülü pantolonuyla, zor tanımlanan ama hemen hissedilen değişiklikleri fark etti.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s69)]
“Martin de tokalaşırken kızın elini avucunda hissedince mutluluk içinde yüzdüğünü duyumsadı.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s69)]
“Martin’in boynu geçen seferki gibi onu büyülemeye devam ediyor ve elleriyle o boynu tutma düşüncesi, içine bir hoşluk veriyordu Ruth’un. Hala bunun ahlaksızca bir güdü olduğunu düşünüyordu, kendini bu şekilde dışa vurabileceğini hiç hayal etmemişti.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s70)]
“Ruth’un söylediği kelimeleri telaffuz ettikçe kımıldaşıp oynayan o dudakların hareketini izlemek, ona müthiş zevk veriyordu.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s71)]
“Ruth’a bakarken gözlerinde parlayan ışığın, içlerinde aşkın ihtirası bulunan bütün erkeklerin gözlerinde de aynı şekilde parladığının farkında değildi.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s71)]
“Hiçbir kadında onunki gibi bir sese rastlamamıştı. O sesin en ufak bir çınlaması aşkını canlandırıyor, dillendirdiği her bir kelime Martin’i heyecanlandırıp kalbinin zonk zonk atmasına neden oluyordu. Ona bunu yapan, sesin kalitesi, sakinliği ve müzikalitesiydi; kültürün ve zarif bir ruhun yumuşak, zengin, tarif edilemez ürünüydü o ses.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s78)]
“Aşkın volkanik patlamalarını, yakan ateşini, kavrulmuş küllerden oluşan kıraç döküntüsünü hiç canlandırmamıştı gözünde.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s80)]
“Martin’in farkına vardığı kozmik duygunun, dünyanın dört bir yanında kadınları ve erkekleri eşit bir güçle birbirine çeken, çiftleşme mevsiminde erkek geyikleri birbiriyle ölümüne kavga ettiren, elementleri bile karşı konulmaz biçimde birleşmeye yönelten şey, en kozmik şey, aşk olduğunu bilecek tecrübesi yoktu.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s80)]
“Her zamanki gibi Martin’den fışkıran sağlık onu yine çarptı; adeta bedenine giriyor, akkor gibi damarlarında dolaşıyor, kuvvetinin etkisiyle kızı tir tir titretiyordu. Martin de Ruth’un elini tutup mavi gözlerine bakarken kıpkırmızı oldu,” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s94)]
“Tek bir gönül ilişkisi bile yaşamadan durgun geçen yirmi dört yıl sonucunda, kendi duygularını hemen algılama becerisiyle donatılmaktan uzak kalmış ve gerçek aşkın sıcaklığını asla tatmamış biri olarak gitgide hararetlendiğinin de farkında değildi.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s106)]
“Sesini duyduğunda ona duyduğu aşk yumruk gibi çarptı suratına. Ne sesti o!” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s117)]
“Gerçek aşkı tadan bütün aşıkların hissettiği asil fedakarlık hissi, tam o anda, telefonun başında, yakıp kavuran odla görkemli nurun iç içe geçtiği bir kasırga biçiminde üzerine inmişti; fark etti ki onun uğruna ölme duygusunu iyi yaşaması ve çok sevmesi lazımdı. Henüz yirmi bir yaşındaydı ve daha önce hiç aşık olmamıştı.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s118)]
“Bu temasla birlikte içine doyumsuz heyecanlar doldu ve birkaç hoş dakika boyunca maddi dünyayı terk ederek Ruth’la beraber havalarda uçtu.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s120)]
“Aşkın akılla alakası yoktu. İnsanın aşık olduğu kadının mantıklı düşünüp düşünmemesi önemli değildi. Aşk, aklın üzerindeydi.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s132)]
“Sadece görüştüklerinde selamlaşırken ve ayrıldıklarında vedalaşırken değil, bisiklet sürerken, tepelere götürecekleri şiir kitaplarını şeritlerle bağlarken, yan yana oturup bütün dikkatleriyle o kitapları okurken, ellerinin birbirine değmesi için fırsatlar oluyordu hep.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s195)]
“Aniden oldu. Son derece yavaş konuşuyordu; gözleri sıcacıktı, heyecanla doluydu, eriyordu, yanakları hafifçe kızarmış ve öyle kalmıştı. Biraz öncesine kadar… sen bana sarılana kadar bilmiyordum. Seninle evlenmeyi asla düşünmedim, Martin, biraz öncesine kadar. Ne yaptın da aşık ettin beni kendine?” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s207)]
“Aşkı dünyanın en iyi şeyi olarak görüyordu. İçindeki devrimi başlatan, yontulmamış bir denizciyken onu bir öğrenci ve sanatçı haline getiren, dolayısıyla da öğrenim, sanat ve aşk üçlüsü arasında diğer ikisine üstün gelen en büyük ve en güzel şey, aşktı.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s221)]
“Aşka tapıyordu. Akıl vadisinin ötesindeki dağların zirveleriydi aşkın memleketi. Varoluşunun yüce bir hali, yaşamın zirvesiydi ve çok ender bulunurdu.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s222)]
“Hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç. Yeter ki bitkin düşen, bocalayıp tökezleyen zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s315)]
“Kelimelerle ifade edilmiş tüm savları aşan, sözcüklere dökülmemiş bir iddia okudu Ruth’un gözlerinde. O gözlerde aşkı gördü ve bütün tereddütlerin uçup gitmiş olduğunu anladı. Kendi gözleri de aşk doluydu. Aşkta sual olmazdı. Tutkudan onun anladığı buydu.” [AAKA-1051: Jack London-Martin Eden, T.İş Bankası Yayınları-2014 (s371)]
“Ovidius’un sözünü ettiği spicula et faces amoris (aşkın okları ve meşale alevleri)” [Henry Fielding, Tom Jones]
“Ovidius’a göre, Echo (Yankı), Narcissus’a aşık olan bir periydi. Narcissus onu sevmediği için eriyip gitti, kala kala sesi kaldı ancak.)” [Henry Fielding, Tom Jones]
“Amor vincit omnia” (Aşk her şeye kadirdir.) [William Golding, Piramit)