YARATICILIK NEDİR?
BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUN?
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
YARATICILIKTA RİTÜELLERİN VAR MIDIR, NELERDİR?
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
YARATICILIK NEDİR?
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığı nasıl tanımlıyorsun?
NEDİM SABAN: Dünyada söylenmemiş bir söz yok o sözün üstüne bir şey katabilmektir.Bu çok önemli bir şey. Çünkü ilk başlarda sıfırdan bir şeyi bulabilmekken yaratıcılık, şimdi yeni bir söz söyleyebilmek. Tabii elimizde de bir sürü imkan var . Bunları da dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok; ama onu en iyi şekilde kullanarak,elindeki tuğlayı en iyi şekilde kullanarak en yeni sesi bulabilmek… Tiyatro açısından ise, tiyatroda bir tekst var örneğin; Hamlet. Hamlet 500 yıldır oynanıyor. Sen Hamlet’e yeni bir söz söyletmek zorundasın. Ve bu ilk akla gelen şey olmamalı. İlk akla gelen şeyden uzak olması lazım. Bizim ilk aklımıza gelen şey klişedir. O kadar çok fazla information (bilgi) yığını içindeyiz ki o yaratıcılık değil aslında. Biraz daha aşağısını deştiğimiz zaman yaratıcılık var. O da büyük olasılıkla çok yorgun bir enerjidir. Genelde yaratıcılığın genç bir enerjisi var olarak düşünüyoruz biz yaşlılar. Tiyatroda daha zor. Çünkü bir tane tekst var 300 yıllık 500 yıllık ve bu Kastamonu’da da oynanmış, İngiltere’de de. Ve buna değişik bir şey söyletmen gerekiyor bir. İkincisi de seninle birlikte çalışan, çok yaratıcı olmayan, olması da gerekmeyen ya da oldukları zaman sana zarar da verebilecek insanları da koordine etmen gerekiyor. Dolayısıyla yaratıcılığı onlara da anlatabilmek lazım yönetmen olarak da yazar olarak da. Çünkü artık bir sürü oyuncu tekst okumuyor artık Türkiye’de. Örneğin dizi setine akşam veriliyor tekst. Dolayısıyla artık okumaktan bile imtina eden bir oyuncu kitlemiz var. Ve bu oyuncu kitlesine bizim yaratıcılığına, enerjilerini ve de onların da buluş yapmasına yardım etmek lazım. Ama seni de hedefinden de şaşırtmamaları gerekiyor.
BİR ESERİN YARATICI OLDUĞUNU NASIL ANLIYORSUN?
ALPER ALMELEK: Bir yaratıcı eserin ya da tiyatronun yaratıcı olduğuna nasıl karar veriyorsun?
NEDİM SABAN: Klişeden uzaksa eğer. Klişe ilk akla gelen şeydir. En çok satan şey; satan şey anlamında değil bilet satma anlamında değil en accessible (ulaşılabilir ) hemen alkış alabilecek anlamında diyorum.Mesela iki cümle atıyorum savaş kötüdür dediğinde herkes alkışlar bu yaratıcı bir şey demek değildir.Tabii ama savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu cesaret anı olduğunu anlatırsan bu yaratıcılıktır. Veya Shakespeare savaşı başka türlü anlatır. Yaratıcılık malzemeyi nasıl değerlendirdiğin nasıl gündeme getirdiğindir.
ALPER ALMELEK: Julian Barnes 21. Yüzyılda bir eleştirmen Gözünü Açık Tutmak isimli bir kitabı var. Kitapta bir yaratıcı esere baktığımızda birtakım soruları kendimize sorarız diyor; Eser bizim kalbimizi titretti mi, bizi düşüncelere sevk etti mi hayal etmemizi sağladı mı, heyecanlandırdı mı bizi? Hatta biz o eserde bir hüner yetenek gördük mü? Yapan kişiye karşı hayranlık duyacak mıyız vb. Bunlara katılıyor musun?
NEDİM SABAN: Hünere katılmıyorum. Çünkü hüner çok öğrenilebilecek bir şey. Heyecanlandırdıysa seni evet orada bir yaratıcılık vardır. Çünkü o zaman orada gerçekten bir şeyler vardır. Ama hüner dediğin zaman o bilgiyle yarışır.
ALPER ALMELEK: Zihnini düşüncelere sevk etmesi, hayal kurdurması bunlara ne dersin?
NEDİM SABAN: Kesinlikle bir sinerji yaratılması herkeste farklı bir etki yaratması çok önemli. Ben eserin etkisinin yanında insanların konuyu farklı anlamalarını bile eserin yaratıcı olduğunu gösterecek bir şey olduğunu düşünüyorum. Örneğin biri eserin savaşla ilgili olduğunu söylerken diğeri barışla ilgili olduğunu düşündüğü zaman da aslında yaratıcı bir şey vardır ortada.
YARATICI BİR KİŞİNİN PROFİL ÖZELLİKLERİ NELER OLMALI?
ALPER ALMELEK: Sence yaratıcı olan kişinin profili nasıl olmalı? Yaratıcı olan kişi hangi özelliklere sahip olmalıdır? Sabır, odaklanma vesaire..
NEDİM SABAN: Sabır, odaklanma ve devam edebilmek önemli. Edit kısmı yaratıcılığın üstüne geçmemeli. Şöyle bir şey olabiliyor yazamayan insanlarda; birdenbire çok fazla editlemeye, düşünmeye ve filtrelemeye başlarlar. Aslında yine klişeler, kendini beğendirmek, kendini daha ağırdan satmak olayı girer. Yaratıcılık da disiplin şart. Özellikle tiyatro için şöyle bir şansımız yok, bugün ben yaratıcı hissetmiyorum kendimi provaya gitmiyim diyemediğimiz gibi saat on buçukta belki de hiç yaratıcı olmayan bir ses olabilir orada. Veya hiç yaratıcı olmayan ortamda… Herkes Venedik’te bir şey yapacak diye bir şey yok. Orada bir takım concentları (yoğunlaşma )tutmak lazım yaratabilmek için. Cesaret ve üstüne gitmek de çok önemli. Tabii ki üçüncüsü de kaybetmeyi göze almak. Çünkü yaratıcılığın da bir bedeli vardır. O bedeli de insanlar öder. Her zaman yaratıcı bir şey yaptığın zaman ödül alacaksın diye bir şey yok. Ne parasal anlamda ne de anlaşılma anlamında ödüllendirileceksin diye bir şey yok.
AİLENİZİN YARATICILIĞINIZ KONUSUNDA BİR ETKİSİ, KATKISI OLDU MU? NASIL OLDU?
ALPER ALMELEK: Sence senin ailen yaratıcılık mesleğini seçtiğin zaman sana destek oldular mı ?
NEDİM SABAN: Evet tabii oldular. Birincisi eğitimimin önünü açtılar. İkincisi sınır tanımazlığın önünü açtılar. Üçüncüsü konsantrasyon için alan tanıdılar. Maddi manevi anlamda konfor alanı yarattılar. Yaratıcılığın en büyük düşmanı stres bence.
ALPER ALMELEK: Ailenden tam anlamda destek aldığını düşünüyorsun?
NEDİM SABAN: Orada ki tek sıkıntı aileye kendini kanıtlama derdi. Step by step … Normalde bir işi yaparsın. O sonunda olur ya da olmaz. Ama kanıtlama derdi olduğu zaman o desteği kendinde öldürmüş oluyorsun.
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİNİN YARATICILIKTAKİ ÖNEMİ NEDİR?
ALPER ALMELEK: Usta-çırak ilişkin oldu mu? Olduysa kimdi, ilham verici miydi?
NEDİM SABAN: Onlar daha çok benim çalışma arkadaşlarım oldu. Çok iyi bir oyuncu ile çalıştığımda mesela Erol Keskin o bana ilham verdi. Uğur Yücel gene büyük bir şevk verdi. O yeni bir disiplindi sinemada benim için. Hayatımda ki diğer şans faktörlerinden birisi Yavuz Turgul’du. Ondan senaryo gelir, son notlar onun el yazısı ile yazılırdı. Kendine yazdığı notlar Türkan Şoray’a yazdığı notlar da olurdu. Oradan yaratım sürecini anlardınız. Usta çırak ilişkisi tiyatroda çok oyun izlemek ve kendini kanıtlamış insanların nerede fall ettiklerini (başarısız olduklarını) nerede başarılı olduklarını anlamakla çözülen bir şeydir.
YARATICILIĞIN HAZIRLIK SÜREÇLERİNİ NASIL UYGULUYORSUNUZ, ALGILIYORSUNUZ?
1.SÜREÇ: RUHUN HAZIRLANMASI
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığın 3 hazırlık sürecini anlatırım derslerde.Bu üç sürecin hepsini sormak istiyorum. Birincisi ruhu hazırlamak. Kişinin kendi ruhunu hazırladığı mekanlar vardır. Kimisine göre bir orman kimisine göre keşmekeş bir yer. Senin için böyle bir yer var mı? Sık sık İstanbul’da gittiğin ve orada huzurlu hissettiğin.
NEDİM SABAN: İstanbul’da öyle bir yer yok açıkcası. Bunun için dünyada bir yer var sanatçılar için yaratılan. Bu dış faktörler gerçekten çok önemli. Benim mesela çalışma masam bu dış faktörleri engellemeye çalışıyor olabildiğince. Bundan on yıl once bu kadar dış faktör yoktu. Mesela şu an cep telefonunu kapatmak bir lüks. 3 sene önce kapattığında büyük bir problem değildi ama insanlar şimdi çok sabırsız. 3 saattir cevap vermedin diyebiliyorlar. Eskiden 2 gün ulaşamazdınız ve problem değildi. Bu dış faktörlerden dolayı yurtdışlarında özel yerler var. Sanatçıların yazdıkları ve yoğunlaşabildikleri okuyabıldıkleri yerler. Özel yerler ve kabul ediliyorsunuz oralara, application yapıyorsunuz vb. Bizim gibi profesyoneller de gidiyor yurtdışında buralara.
YARATICILIKTA RİTÜELLERİN VAR MIDIR, NELERDİR?
ALPER ALMELEK: Senin İstanbul’daki çalışma odan böyle bir yer ama?
NEDİM SABAN: Evet. İstanbul’daki çalışma masamda bu ortamı yaratmaya çalışıyorum. Dediğim gibi o dış faktörler önemli ve insanda sürekli bir stres yaratıyor. Dolayısıyla istediğin yere kapan orada da bir dış faktör olacaktır. ‘Mail gelmedi, gazete gelmedi vb.’. Bunlar yaratıcıyı çok sınırlandırır; fakat ben bununla ilgili bir şey keşfettim. Yazmakla ilgili bir sıkıntım vardı. Zamanım sürekli editle geçiyordu ve yabancılaşıyorsunuz duruma. Halbuki devam edebilmek önemli. Yoldan çıkmaktan korkmamak lazım. İkinci önemli şey ise bilgisayar başında bir odada tüm günü ayırmaktansa ben kendime 45 dakikalık seanslar ayırdım. 45 dakikada kahve, lavabo molası, internet dahi yok ve alarm çalıyor 45 dakika bitiyor. Günde 3 sefer şeklinde bunu yapıyorum. Çok iyi gitse bile dördüncüyü ertesi güne bırakıyorum. Özleyeceksin çünkü.
ALPER ALMELEK: Aslında bu söylediğin aynı zamanda bir ritüel. İnce bir çizgi var arada. Biri ruhunu hazırlamak için bir yer bulmak. Diğeri ise belli bir verimde yaratabilmek için kendine ritüeller üretmek.
NEDİM SABAN: Evet aynen. Mesela Aziz Nesinler daha değişik bir kuşak onlar. Onlar başka bir yere gidiyorlar; fakat tıraş oluyorlar takım elbiseyle gidiyorlar yarattığı sürede. Bir banka memuru gibi şık oluyor ve pijamasıyla yazmıyor. Bu da bir ritüel. Orhan Pamuk da öyle.
ALPER ALMELEK: Evet Orhan Pamuk da öyle. Derslerimde anlatıyorum. Evden çıkıyor ve bütün gün Cihangir’de ofisinde yazıyor. 8 saat ya da ne kadarsa orada oturuyor ne kadar yazarsa yazsın.
NEDİM SABAN: Yan odaya gidenler bile öyle yapıyor. Onu ben çok duydum. Orada kendimi yaratıcı hissetmiyorum ben gibi bir şansınız yok. Orada devamlılığı öldürüyorsun.
2.SÜREÇ: GÖZLEM YAPARAK GÖRSEL ZEKAYI GELİŞTİRMEK
ALPER ALMELEK: Yaratıcılığın ikinci hazırlık süreci gözlem yapmak. Yani görsel zeka. Sen bir tiyatrocu olarak bir insanın gözlemini geliştirmesi için ne yapması gerektiğini önerirsin? Tiyatroda bir yönetmen olarak çok iyi gözlem yapman gerekiyor değil mi?
NEDİM SABAN: Yok ben aslında eskisi kadar tiyatroda gözlem yapılması gerektiğinden yana değilim. Otizm mesela bizim konumuz şu an. Bundan on yıl önce down sendromlu bir çocuğun hikayesini oynamıştık. Gözlem için Bakırköy Ruh Hastanesi’ne gittik 8 saat orada kaldık. Ama şimdi Youtube var Instagram var filmler var Netflix var.
ALPER ALMELEK: Gözlemden kastım illa ki fiziki gözlem olması değil. Herhangibir konuda kendini geliştirmek için… Youtube’da da teknolojiyi kullanarak gözlem yapmış oluyorsun. Maksat yaratıcı olmak istiyorsan onunla ilgili gözlem yapmak. Buna katılıyorsun değil mi?
NEDİM SABAN: Evet tabi tabi. Ama aslında ben ona gözlem diyemem. Point of you. (Nereden bakıyorsun nereden yakalamaya çalışıyorsun onu yakalayabilmek lazım). Ben bir oyun yapmak istiyorum o da yeterlidir. Ya da ben bu oyunla ne yapmak istiyorum? Onu ayırt edebilmek yeterlidir. Gözlem gibi değil onu bir yol haritası olarak adlandırıyorum ben. Süreç takibi de lazım orada. Örneğin ben sabah kötü bir provadan geldim. Ama o provanın da olması lazım ki yarın ki prova iyi olsun. O süreç takibi. Orada evet yaratıcılığına gem vuracaksın ama hiçbir zaman da kapatmayacaksın. Çünkü bizim yaratıcılıkta ki en büyük problemlerimizden biri mesleki körlük. Bir resmin yapılması belki 1-2 gün, karikatür çok daha kısa sürede çiziliyor. Ama bi film yapmak 20-30 ay, oyun 7-8 ay. Burada mesleki körelme oluyor. Sen o noktada oradaki insanlardan bir şeyler yakalayıp ‘Ben bunu böyle yapıyorum aslında belki de böyle değil’ demelisin. Oyunda kast değişti diyelim. Ne yapıyorsun oyun metnini yardımcı yönetmenin veriyor ve o oyuncu sınırlar dahilinde oyuna giriyor. O oyuncu içinde yaratıcılık sınırlı. Yaratıcı olsa ışığa giremeyecek. Ya yaratıcı olacak ya görülecek. Bu limitini koyması lazım. Hepimizin bir limiti var yaratıcılıkta. Yönetmen olursak da örneğin böyle bir mekanda yöneteceğiz dolayısıyla yaratıcılıkta da bir sınırımız var. Dış etkenlerden biri de karşımızda ki insan. Ona ne kadar derdimizi anlatıyoruz ve ondan ne alacağız? Seninle çalışırsam başka bir şey olacak başkasıyla bambaşka bir şey. Onları da almaya hazır açık olmak gerek, mesleki körelmeden kaçmak gerekiyor. Eski tiyatro eğitiminde hoca öncelikle diksiyonu öğretir. Bu ne demek? Güzel konuşmayı öğretmek demek. İstanbul Türkçesi ile burada ki garson başka konuşur, taksici başka… Hoca önce güzel konuşmayı öğretir sonra ezber yaptırır. En son ise benim gibi oyna sağa git sola git vb. şeyler der. Aslında bu yaratıcılığı tamamen körelten bir süreç. Şimdi modern eğitimde öğrencinin bu süreçleri bulması isteniyor.
3.SÜREÇ: HAYAL KURMAK
ALPER ALMELEK: Hazırlık sürecindeki bir diğer şey ise hayal kurmak. Yaratıcının hayal kurması lazım. Bir kişi hayal kurmayı nasıl geliştirebilir?
NEDİM SABAN: O biraz zor. Projeyi gerçekleştirmek de bir hayal olabilir. Bir kere stepleri (adımları) çok iyi takip etmeli ve nerede olduğunu. Mesela ‘Ben büyük bir şey yapmak istiyorum, genç ya da yeni bir şey yapacağım’ dediğin zaman aslında o hayali engelleyen bir şey. Senin neyi hayal ettiğini bilmen lazım. Hayalle özdeşleşmek lazım.
ALPER ALMELEK: Hayalle özdeşleşmek onu geliştirmek için kitap okumayı tavsiye eder misin? Ya da değişik perspektiflerden bakmayı tavsiye eder misin? Kişi hayal gücünü genişletmek için kendini nasıl geliştirebilir?
NEDİM SABAN: Bence farklı mesleklere bakabilmek çok önemli. Kendi mesleğinde yine körelme oluyor. Örneğin Shakespeare’in bir oyununu yapacaksın ve başka Hamletler seyrediyorsun. Bundan öte gidip bir iktidar ilişkisini incelemek, araştırmak, oradan bir malzeme bulup başka kaynağa yönelmek daha önemli. Başka disiplinlere, başka tarih, dönem ve bilgi kaynaklarına bakmak lazım.
İLHAM PERİSİ NASIL GELİYOR? O ANDA NE HİSSEDİYORSUNUZ?
ALPER ALMELEK: Tüm bu süreçleri yaptıktan sonra bi kapı çalıyor bakıyorsun ve karşında: İlham Perisi.. Senin İlham Perin geldiğinde ne hissediyorsun?
NEDİM SABAN: Biz de düşüncenin kesilmemesi lazım. İlham olarak gelmez; ama bir düşünce akışıdır o. Eğer asistan kesiyorsa ya da telefon çalıyorsa düşünce süreci akmaz. Çözümleme sürecinde düşüncenin akması gerekir. Kesildiği zaman kendimi ifade edememiş oluyorum.
ALPER ALMELEK: İlham geldiği zaman yaratmaya başlamanın getirdiği bir heyecan var mı? Tarif edebilir misin?
NEDİM SABAN: Tabii var. O heyecan beraber bir şeyler yapabilmek, bir şeyin geliştiğini görebilmek heyecanı. Bizim meslekte oyuncunun içine sinmediğini ve yalan söyleyebildiğini anlayabiliyorsun. Dolayısıyla oyuncu da sana bir şey getirdiği zaman heyecanlanıp ne güzel o da bir şey koyabiliyor diyorsun.
ALPER ALMELEK: O zaman bu sizde toplu bir heyecan. Aynı anda birçok kişinin birlikte yaşadığı bir heyecan.
NEDİM SABAN: Evet aynen öyle komünal bir şey.
YARATICILIKTA HİÇ BAŞARISIZ OLDUNUZ MU? BUNUNLA NASIL BAŞ ETTİNİZ?
ALPER ALMELEK: Yaratıcılık da ister istemez başarısızlık da var. Başarısızlıkla karşılaştın mı? Karşılaşınca nasıl tepki verip üstesinden geldin?
NEDİM SABAN: Tabii karşılaştım. Başarısız olduğunu kabul etmek hiç kolay değil. Kabul ettiğinde eğlenebiliyorsun onunla. Her işte farklı yollar var. Bugün ben kötü bir provadan geldim ama ben onu yarın iyi bir provaya çevirebilmeliyim. Gerçekten ne yapmak istediğimi biliyorsam ya da nerede olduğumu hissedebiliyorsam bunu düzeltmek çok kolay. Bir süreç yönetimi var bir de birbirini besleyen şeyler de var. Süreç yönetiminde, bir oyunu okuyup seçiyorsun ve ben bununla ne anlatabilirim diyerek inceleyip prova takvimi yapıyorsun. 3. Perdenin çok heyecan verici olduğunu düşünüyorsun, fakat insanlar 2. Perdeyi deşifre etmeden bunu anlamayacak. Dolayısıyla süreç yönetimi önemli. Birdenbire 3. Perdedeyken birinci perdede bir yanlış olduğunu bulup ona dönebiliyorsun. Bu çok önemli ve konsantrasyon süreci gereken bir şey. Benim için en güzeli oyuncunun bazı şeyleri bulduğu zaman. Oyuncuda bir ışık yaktıysan çok önemli. Dünya özelinde söyleyecek olursam sendika sistemi çok iyi bir sistem dünyada. Türkiye’de insanlar sette 33 saat kalıyor, setlerden para alamıyor. O kişinin yaratıcı olması mümkün mü? Medeni dünyada onlar düşünüp sendikalaştırmışlar. Ben Kanada’da bir oyun yönettim. 50. Dakikada 15 dk ara vermem gerekiyordu . 51. Dakikada veremem ya da 48.dakikada.Bunun için zaman yönetimi yapman gerekiyor. Bizde Türkiye’ de çok olur; birinci perdeniz çok iyidir, ikinci perde de hiçbir şey yoktur. Çünkü zaman kalmamıştır. Son 3 günde 2. Perdeyi yetiştirmişsinizdir. Veya hikayesini planlayabilirim. Birinci perdeyi 5 hafta çalışacağım çünkü birinci perdeyi anladıktan sonra zaten finali bulur. Burada mesele zamanı yönetmek. 60 dakikayı da yönetmek çok önemli onun için. Bir bakıyorsunuz 20. dakikadasınız ve çoğu şeyi bulduysak eğer bunun üstüne gidebiliriz diye düşünüyorum. Aynı zamanda bir öz eleştiri sisteminin kişide olarak çalışıyor olması lazım. Türkiye’de ki büyük problem hiyerarşi. ’Sen benim kim olduğumu biliyor musun? ‘ ‘Ben 50 kitap yazdım’ gibi üsluplar var. Örneğin ben asistanlarıma kendime hoca dedirtmem. Hoca diyince kesin doğruyu bulduğuna inanıyorlar. Ve o çocuk da bir hocanın karşısında yaratıcı olamaz. Dolayısıyla bu hiyerarşidir. Örneğin hiyerarşi her şey olabilir. Örneğin başrol oynar. Dizilerde şu an aranan şey ne? Çabuk ezberlesin, iş yürüsün mantığı. Başrolün yaratıcı olmasını kimse beklemiyor senden. Kıvanç Tatlıtuğ oynasın iş yürüsün mantığı var. Hiyerarşik bir sistem de yaratıcılığa çok çok gem vuran bir şey. Ayrıca Türkiye’de otosansür var. Politik bir şey yapmak zorunda değilsin, duygularını sansürlemeye başlıyorsun. Duygularını sansürlediğin zaman yavaş yavaş algı sistemin de kapanıyor. Bir oyunun yasaklanması eğlencelidir mesela. Tak diye o oyuna sansür gelir oynayamazsın. Bu senin yaratıcılığını öldürmez. Tam tersine çıldırır gidip onu mutfakta da oynarsın. Orada bir yasak vardır ve o yasağı aşmaya çalışan bir sanatçı vardır. Bu başka bir şey otosansür başka. Sadece hükümetle olan bir şey değil değil otosansür. Bunu böyle söylersem Alper kızabilir bunu böyle söylersem seyirci kızabilir diye düşünürsün. Kendine koyduğun bir sansürdür. Türkiye’de ki en büyük problem bu. Türk aktörü istediği malzemeyi yapamıyor. Niye birdenbire altı tane 3. Richard oynanıyor? Shakespeare’in en önemli oyunu o mu aslında? Hayır amaç 3. Richard üzerinden bir şey söylemek istiyor orada aslında. Ya da Hayvan Çiftliği oyunu gibi. Orada çok fazla seçme durumu olamayabilir. Ben bu sene Oscar Wilde çalışmak istiyorum diyemiyorsun, senden beklenen bir şey var seyircinin beklentisi var. Aslında bu da bazen seni hazıra konmaya getiriyor. Sen bu taraftan gir sen şu taraftan girersen alkış alırsın gibi yönlendirmelerle yaratıcılığın karşısında olmuş oluyorsun. Ben mesela çok yaratıcı kişi gördüm kuliste titreyen sahneye çıkmadan. Onlar çok ciddi ustalar. Tabii bir taraftan ben oynarsam nasılsa beğenilir diyen kesim de var.
SİZİ ETKİLEYEN YARATICILAR, YARATICILIK İŞLERİNDEN ÖRNEKLER VEREBİLİR MİSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Senin beğendiğin yaratıcılık örnekleri nelerdir tiyatro alanında?
NEDİM SABAN: Benim için mesela İbsen çok önemli bir örnektir. Çünkü İbsen çok straight bir adam. Toplumda kendi yeri olan, ticaretten gelen, sınıfsal olarak küçük burjuva konumunda, kadınları pek tanımayan ama dünyanın en ilginç kadınlarını da yazabilen bir adam. İbsen benim için çok enteresan bir yaratıcılık örneğidir. Moliere çok önemlidir. Orada bir de kumpanyanın devam etmesi mantığı var. Onu bir ekibe getirecek bir kumpanya direktörlüğüne geçiyor. Çağımızda yaratıcılığın en önemli şeyi ve Türkiye’de en kapalı şey multidisiplineri olmaması. Ve bu multidisiplineri sadece kendi alanınızı bildiğiniz için multidisipliner olmasından korkuyorsunuz. Multidisiplineriye çok kapalıyız. Aynı zamanda multikültüralizm dünyada çok moda. Asıl yaratıcılığı en çok tetikleyen şey. Örneğin bir siyahinin cazz söylemesinde farklı şeyler vardır. Multikültüralizm aslında tüm dünyada egemen sınıfın başka kültürden satın aldığı şeyler oluyor. Bu da sanatın karşısında olan bir engeldir. Globalizmde başka bir sıkıntı her yerde bir tehlike var. Globalleştiğinde de her şey çok standartlaşıyor ve anlamını yitiriyor. Benim için şey çok ilginç örneğin; iki dünya savaşı yaşandı. Çok acı şeyler yaşandı ama tiyatronun en yaratıcı olduğu dönemler Birinci Dünya ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra. Aynı şekilde Amerikan Tiyatrosu’nun en politize olduğu zaman AIDS epidemiden sonra. Birdenbire insanlar oradan başka şeyi keşfediyor o kadar insanın ölümünden sonra. Tarihte savaşlar, kuraklıklar, yokluklar döneminde müthiş yaratıcılık ortaya çıkmış aslında. Çünkü kendinle yabancılaştığın zaman yaratamayacakmışşın gibi oluyor. Halbuki tam tersine yabancılaştığın zaman çok yaratıcı olabilirsin.
GENÇLERE YARATICILIKLARINI GELİŞTİRMELERİ İÇİN NE ÖNERİRSİNİZ?
ALPER ALMELEK: Gençlere yaratıcılıklarını geliştirmek için bir kaç şey söylemek istesen ne derdin?
NEDİM SABAN: Açık olabilmek, klişelerden uzak olabilmek. Örneğin bunu söylersem şöyle olur, kırmızı kullanırsam güzel durur sahnede gibi şeylerden uzak durmak. Halbuki kahverengi de güzel olabilir sahnede. Klişelerden uzak durup görme biçimlerine bakmak lazım. Formel yollar da denenebilir. Eskiden benim için içerik çok önemliydi. Biçimi de içerik yaratıyordu. Şimdi ilginç şekilde biçimden içeriğe de ulaşabilirsin. O yüzden açık olmak lazım multikültüralizm ve interdisiplinerizme. Örneğin kübik bir şekille oynadığın zaman sahnenin başka bir şeyi olacaktır….
Bir de yaratıcı olduğun mekanların var mı diye sordun ya sen. Örneğin yıkılan bir kentte şehir kültürünün bittiği bir yerde yaratıcılık da çok zor. Mesela Emirgan Parkı’na gidiyorsun. Çok hoşuna gidiyor. Ama yanına Avm yapmışlar. Şuradan geldi aklıma burası (Taksim) bizim için çok önemliydi. Çünkü AKM’den çıkıp buraya gelirdik. Ama şu an yıkık dökük AKM görürsem yaratıcı olmam biraz zor. Genelde evrensel şeyler sordun ama Türkiye’de yaratıcı olmayı da konuşmak lazım aslında. Bir yandan dinin dogmaları var. Orada yaratıcılık olmaz. Bir yandan da yıkılan bir kültür var. Taksimde öyle bir meydan. AKM yıkık, Gezi bu halde. Bir tank görüyorsun. O durumda ne kadar yaratıcı olursan ol gemlenir.
ALPER ALMELEK: Evet ama biraz önce de yaratıcılığın biraz da limitlerle olduğuna değinmiştin.. Tersten bakarsak daha yaratıcı olunabileceğini söyleyebilir miyiz?
NEDİM SABAN: Böyle bir ortamda olamaz. Çünkü burada hızlı bir deprem var. Deprem biter ve yıkık bir kente gelirsin o zaman yaratıcı olabilirsin. Ama sürekli sallanan bir zeminde bütün derdin düşmemek olacaktır. Şu anda kent sallanıyor. AKM’den geldi aklıma. Ya da Muhsin Ertuğrul Sahnesi. Yıkılmasın diye savaştık ettik. Yeni bir tiyatro yapıldı. Evet çok daha şık ama bina benim için yaratıcılık örneği değil. Ama eski halinin o pis eski halinin benim için daha fazla yaratıcılık anlamı vardı.